D 0
Y 0
B 0
Soru

Fotosentez, yeşil bitkilerin, alglerin ve bazı bakterilerin, güneş ışığından gelen enerjiyi kimyasal enerjiye dönüştürdüğü karmaşık ve hayati bir süreçtir. Bu canlılar, yapraklarında veya hücrelerinde bulunan klorofil pigmenti sayesinde ışığı emerler. Emilen bu ışık enerjisi, atmosferden aldıkları karbondioksit ile kökleriyle topraktan aldıkları suyu birleştirerek glikoz adı verilen basit bir şeker, yani kendi besinlerini üretmek için kullanılır. Bu kimyasal reaksiyonun bir yan ürünü olarak ise atmosfere oksijen gazı salınır. Dolayısıyla fotosentez, sadece bitkilerin kendi besinini üretmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Dünya'daki oksijen seviyesini dengede tutarak ve besin zincirinin en alt basamağını oluşturarak tüm canlı yaşamını destekler.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi fotosentezin bir sonucu değildir?

Soru

Mıknatıslar, manyetik alan üreten ve demir, nikel, kobalt gibi ferromanyetik olarak bilinen maddeleri çekme kabiliyetine sahip nesnelerdir. Doğal olarak bulunabildikleri gibi yapay olarak da üretilebilirler. Her mıknatısın, manyetik etkinin en güçlü olduğu kuzey (N) ve güney (S) olarak adlandırılan iki kutbu bulunur. Mıknatısların temel bir kuralı vardır: Zıt kutuplar (örneğin bir mıknatısın kuzeyi ile diğerinin güneyi) birbirini çekerken, aynı türden kutuplar (iki kuzey veya iki güney kutbu) birbirini güçlü bir şekilde iter. Bu itme ve çekme kuvveti, görünmez bir manyetik alan aracılığıyla gerçekleşir ve modern teknolojide pusulalardan hızlı trenlere, elektrik motorlarından veri depolama cihazlarına kadar sayısız alanda kullanılır.

Metne göre iki mıknatıs hangi durumda birbirini iter?

Soru

Su döngüsü, diğer adıyla hidrolojik döngü, suyun gezegenimizdeki katı, sıvı ve gaz halleri arasında sürekli olarak yer değiştirmesi ve dönüşmesidir. Bu devasa sistemin motoru Güneş'tir. Güneş'in enerjisi, okyanuslar, denizler, göller ve nehirler gibi su kütlelerinin yüzeyindeki suyu ısıtır. Isınan su, sıvı halden gaz hale geçerek buharlaşır ve atmosfere yükselir. Atmosferin daha soğuk üst katmanlarına ulaşan su buharı, küçük su damlacıkları veya buz kristalleri halinde yoğunlaşarak bulutları meydana getirir. Bu damlacıklar birleşip ağırlaştığında, yer çekiminin etkisiyle yağmur, kar veya dolu şeklinde yeryüzüne geri döner. Bu yağış, su kaynaklarını besler ve döngü yeniden başlar.

Parçaya göre su döngüsünün ilk aşaması nedir?

Soru

Gezegenimiz Dünya, Güneş Sistemi'nde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir ve yaşam barındırdığı bilinen tek gök cismidir. Onu diğer gezegenlerden ayıran en önemli özelliklerden biri, yüzeyinin yaklaşık %71'inin okyanuslar, denizler, göller ve nehirler gibi su kütleleriyle kaplı olmasıdır. Uzaydan bakıldığında bu geniş su kütleleri gezegenimize hakim bir mavi renk verir. Bu nedenle Dünya, sık sık "Mavi Gezegen" olarak anılır. Ayrıca Dünya'yı çevreleyen atmosfer, hem yaşam için gerekli oksijen gibi gazları barındırır hem de Güneş'ten gelen zararlı ultraviyole ışınlarına karşı koruyucu bir kalkan görevi görür.

Metne göre Dünya'ya "Mavi Gezegen" denmesinin sebebi nedir?

Soru

Kütle çekimi, evrenin dört temel kuvvetinden biridir ve kütlesi olan tüm cisimlerin birbirine doğru bir çekim kuvveti uygulamasını sağlar. Bu kuvvetin büyüklüğü, cisimlerin kütleleriyle doğru, aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılıdır. Gezegenimiz Dünya'nın çok büyük bir kütlesi olduğu için, üzerindeki ve etrafındaki her şeyi (insanlar, binalar, atmosfer dahil) gezegenin merkezine doğru çeker. Eğer yer çekimi olmasaydı, havaya fırlatılan bir top uzayda süzülmeye devam ederdi. Ay'ın da kendi kütle çekim kuvveti vardır ve bu kuvvet Dünya'daki okyanuslarda gelgitlere neden olur, ancak Ay'ın kütlesi Dünya'dan daha az olduğu için çekim kuvveti de daha zayıftır.

Bu parçaya göre yer çekimi ne işe yarar?

Soru

Tozlaşma, bitkilerin üreme döngüsünün hayati bir adımıdır. Bu süreç, bir çiçeğin erkek organında üretilen polenlerin, aynı veya başka bir çiçeğin dişi organına taşınması olayıdır. Bu taşıma işlemi rüzgar, su veya hayvanlar aracılığıyla gerçekleşebilir. Arılar, bu hayvan aracılarının en bilinen ve en etkili olanlarındandır. Bir arı, beslenmek için çiçekten çiçeğe gezerken, vücuduna yapışan polenleri farkında olmadan diğer çiçeklere taşır. Bu sayede döllenme gerçekleşir ve bitki, tohum ve meyve oluşturmaya başlar. Yediğimiz elma, çilek, badem gibi birçok gıda, büyük ölçüde arıların gerçekleştirdiği bu kritik tozlaşma hizmetine bağlıdır.

Arıların bitkiler için en önemli görevi nedir?

Soru

Volkanlar, gezegenimizin iç dinamizminin yeryüzündeki en görkemli ve bazen de en yıkıcı göstergeleridir. Yerkabuğunun altındaki manto tabakasında bulunan magma adı verilen aşırı sıcak ve erimiş kayalar, çatlaklardan ve zayıf noktalardan yüzeye doğru yükselir. Bir volkan patladığında, bu magma yeryüzüne lav olarak yayılır ve beraberinde büyük miktarda kül bulutları, zehirli gazlar ve kaya parçaları püskürtür. Patlamanın ardından akan ve soğuyan lavlar katılaşarak volkanik dağları büyütür veya yeni kara parçaları meydana getirir. Bu olaylar çevre için tehlikeli olsa da, ortaya çıkan volkanik topraklar mineral açısından çok zengin olduğu için zamanla dünyanın en verimli tarım alanlarından bazılarına dönüşür.

Parçaya göre aşağıdakilerden hangisi volkanik patlamaların bir sonucudur?

Soru

İnsan vücudunun yapısal çerçevesini oluşturan iskelet sistemi, doğumda yaklaşık 300 kemikten oluşurken, yetişkinlikte bazı kemiklerin birleşmesiyle bu sayı 206'ya düşer. Bu karmaşık yapının birden çok hayati görevi vardır. En başta vücuda dik bir duruş ve karakteristik şeklini verir. İkinci olarak, kafatası beyni, göğüs kafesi ise kalp ve akciğerler gibi hayati iç organları dış darbelere karşı koruyan bir zırh görevi görür. Üçüncü olarak, kasların tutunacağı bir yüzey sağlayarak onlarla birlikte koordineli bir şekilde çalışır ve hareketi mümkün kılar. Bunların yanı sıra, kemiklerin içindeki ilikler, kan hücrelerinin üretildiği önemli bir merkezdir.

Aşağıdakilerden hangisi iskelet sisteminin görevlerinden biri değildir?

Soru

Ses, bir kaynaktan çıkan titreşimlerin, maddesel bir ortam (katı, sıvı veya gaz) aracılığıyla dalgalar halinde yayılması sonucu oluşan bir enerji türüdür. Örneğin, bir gitara vurduğumuzda tel titreşir, bu titreşim çevresindeki hava moleküllerini sıkıştırıp gevşeterek bir basınç dalgası yaratır. Bu dalga kulağımıza ulaştığında kulak zarımızı titreştirir ve bu sinyaller beyin tarafından ses olarak algılanır. Ses dalgalarının ilerleyebilmesi için mutlaka moleküllere ihtiyaç vardır. Bu nedenle, moleküllerin neredeyse hiç bulunmadığı uzay boşluğu gibi bir ortamda, ne kadar büyük bir patlama olursa olsun ses yayılmaz ve duyulmaz.

Bu metne göre sesin oluşması ve duyulması için temel gereklilik nedir?

Soru

Basit bir elektrik devresi, elektronların kapalı bir yol boyunca sürekli akışını sağlayan bir sistemdir. Bu sistemin temel bileşenleri şunlardır: Elektronlara hareket enerjisi veren bir güç kaynağı (genellikle bir pil), bu elektronların akmasını sağlayan iletken teller (genellikle bakır), elektrik akışını başlatıp durdurmaya yarayan bir anahtar ve elektrik enerjisini ışık veya ısı gibi başka bir enerji türüne dönüştüren bir alıcı (ampul, motor vb.). Anahtar kapatıldığında, devre tamamlanır ve elektronlar pilin negatif kutbundan pozitif kutbuna doğru akarak ampulün yanmasını sağlar. Anahtar açıldığında ise yol kesilir ve akım durur.

Bir elektrik devresinde anahtarın görevi nedir?

Soru

Antik Yunan bilgini Arşimet'in suyun kaldırma kuvvetini keşfedişi, bilimsel düşüncenin gündelik hayattaki bir gözlemden nasıl doğabileceğinin en çarpıcı öykülerinden biridir. Kral Hiero'nun, kuyumcuya verdiği altının tamamını kullanarak bir taç yapıp yapmadığından şüphelenmesi üzerine Arşimet'e bu sorunu tacı bozmadan çözme görevi verilir. Düşüncelere dalmış bir halde hamama giren Arşimet, su dolu bir küvete oturduğunda dışarı su taştığını ve vücudunun hafiflediğini hisseder. İşte o an, bir cismin suya battığında taşırdığı suyun hacminin, cismin batan kısmının hacmine eşit olduğunu ve cismin sudaki ağırlığının, taşırdığı suyun ağırlığı kadar azaldığını fark eder. Bu ilhamla, tacın ve aynı ağırlıktaki saf altının taşırdığı suları karşılaştırarak sorunu çözebileceğini anlar. Bu basit gözlem, bugün Arşimet Prensibi olarak bildiğimiz temel bir fizik yasasının doğuşu olmuştur.

Bu parçadan Arşimet'in keşfiyle ilgili çıkarılabilecek en kapsamlı sonuç hangisidir?

Soru

Bilimsel yöntem, doğayı ve evreni anlamak için kullanılan, kendini sürekli düzelten ve objektifliğe dayanan bir araştırma sürecidir. Bu süreç genellikle merak edilen bir konu hakkında yapılan gözlemlerle başlar. Gözlemlerden yola çıkarak, test edilebilir bir "hipotez" yani geçici bir açıklama modeli oluşturulur. Bilimsel yöntemin kalbi, bu hipotezi sınamak için tasarlanan kontrollü deneylerdir. Deneylerde, bir değişken değiştirilirken diğer tüm koşullar sabit tutularak sonuçlar gözlemlenir. Toplanan veriler analiz edilir ve sonuçlar hipotezi çürütüyorsa, hipotez terk edilir veya değiştirilir. Eğer sonuçlar hipotezi defalarca desteklerse, hipotez güçlenir ve zamanla geniş kapsamlı bir "teori"nin parçası haline gelebilir. Bu döngü, bilginin kişisel kanılara değil, somut ve tekrarlanabilir kanıtlara dayanmasını garanti altına alır.

Bu metne göre bilimsel yöntemin en temel özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

Soru

19. yüzyılda, hastalıkların "kötü hava"dan veya kendiliğinden oluşum gibi teorilerle açıklandığı bir dönemde, Louis Pasteur, devrim niteliğinde bir fikir olan "mikrop teorisi"ni geliştirdi ve kanıtladı. Bu teoriye göre, birçok hastalık gözle görülmeyen ve mikroorganizma (mikrop) adı verilen canlılar tarafından bulaştırılıyordu. Pasteur, bu soyut teoriyi halkın hayatına doğrudan etki eden somut bir çözüme dönüştürmeyi başardı. Süt, şarap ve bira gibi sıvıların bozulmasına neden olan bu mikropların, sıvıyı kaynama noktasına gelmeden belirli bir sıcaklığa kadar ısıtıp ardından hızla soğutarak yok edilebileceğini keşfetti. "Pastörizasyon" adı verilen bu yöntem, gıdaların raf ömrünü uzatmakla kalmadı, aynı zamanda tifo ve tüberküloz gibi gıda kaynaklı ölümcül hastalıkların yayılmasını engelleyerek milyonlarca insanın hayatını kurtardı.

Parçaya göre Pasteur'ün bilime en önemli katkısı nedir?

Soru

Isaac Newton'un 1687'de yayımladığı "Principia Mathematica" adlı eseriyle ortaya koyduğu üç hareket yasası, evrenin mekanik işleyişine dair anlayışımızı kökten değiştirmiştir. Birinci yasa olan eylemsizlik prensibi, bir cisme dışarıdan bir kuvvet etki etmedikçe, o cismin hareket durumunu koruyacağını belirtir; yani duruyorsa durmaya, hareket ediyorsa sabit hızla yoluna devam etmeye eğilimlidir. İkinci yasa, bir cisme uygulanan net kuvvetin, o cismin kütlesi ile kazandığı ivmenin çarpımına eşit olduğunu (F=ma) matematiksel olarak formüle eder. Bu yasa, bir cismin hareketindeki değişimin, uygulanan kuvvetle doğrudan ilişkili olduğunu gösterir. Üçüncü yasa olan etki-tepki prensibi ise evrendeki her kuvvetin, eşit büyüklükte ve zıt yönde bir karşı kuvveti olduğunu söyler.

Duran bir topa vurduğumuzda topun hareket etmesi ve ayağımızın bir anlık acıması olayı, sırasıyla Newton'un hangi yasalarına bir örnektir?

Soru

DNA (deoksiribonükleik asit), tüm bilinen canlı organizmaların ve bazı virüslerin yaşamsal faaliyetleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan, nükleik asit yapısında bir moleküldür. DNA'nın en temel işlevi, genetik bilginin uzun süreli olarak saklanmasıdır. Bu bilgi, birbirine sarmal şekilde bağlanmış iki iplikten oluşan ünlü çift sarmal yapıda kodlanmıştır. Bu yapı, 1953 yılında James Watson ve Francis Crick tarafından, aslında bu yapının en net X-ışını kristalografi fotoğrafını çeken Rosalind Franklin'in hayati önem taşıyan verileriyle aydınlatılmıştır. DNA'nın yapısındaki adenin, guanin, sitozin ve timin adı verilen dört bazın diziliş sırası, bir organizmanın proteinlerini nasıl sentezleyeceğini ve dolayısıyla tüm biyolojik özelliklerini belirleyen bir şifre görevi görür.

Bu metne göre hangisi DNA'nın bir özelliği değildir?

Soru

Aşılar, aktif bağışıklık kazandırarak vücudun savunma mekanizmasını gelecekteki bir enfeksiyona karşı proaktif olarak hazırlayan biyolojik maddelerdir. Bir aşının temel mantığı, hastalığa neden olan mikroorganizmanın (virüs veya bakteri) tamamını veya bir parçasını, hastalık yapma yeteneği ortadan kaldırılmış veya zayıflatılmış bir formda vücuda tanıtmaktır. Vücudun bağışıklık sistemi, bu zararsız hale getirilmiş "düşman"ı bir tehdit olarak algılar ve ona karşı özel savunma hücreleri (lenfositler) ile antikor adı verilen proteinler üretmeye başlar. Bu süreç, vücudun bağışıklık hafızasını oluşturur. Böylece, ileride aynı mikrobun hastalık yapıcı formuyla karşılaşıldığında, bağışıklık sistemi bu düşmanı hemen tanır ve çok daha hızlı ve güçlü bir savunma tepkisi vererek hastalığın ortaya çıkmasını veya ağır seyretmesini engeller.

Aşıların çalışma prensibi en iyi nasıl özetlenebilir?

Soru

Marie Curie, bilim tarihinde yalnızca büyük bir kâşif olarak değil, aynı zamanda karşılaştığı zorluklara rağmen azmiyle bir sembol olarak da yer alır. Radyoaktivite alanında yaptığı öncü çalışmalarla, atomun parçalanabilir olduğu ve sabit olmadığı fikrinin temellerini atmıştır. Eşi Pierre Curie ile birlikte polonyum ve radyum elementlerini ayrıştırmayı başarmıştır. Bu süreçte, son derece tehlikeli maddelerle, ilkel laboratovar koşullarında ve sürekli bir finansal sıkıntı içinde çalışmıştır. Çalışmaları sırasında maruz kaldığı yoğun radyasyon, sağlığını ciddi şekilde bozmuş ve nihayetinde ölümüne yol açmıştır. Buna rağmen, bilimsel gerçeği arama tutkusundan asla vazgeçmemiştir. Bilim alanında Nobel Ödülü alan ilk kadın olmuş, sonrasında ise iki farklı bilimsel alanda (Fizik ve Kimya) Nobel Ödülü kazanan ilk ve tek insan olarak tarihe geçmiştir.

Bu parçadan Marie Curie ile ilgili hangi bilgiye ulaşılamaz?

Soru

İklim değişikliği, gezegenimizin iklim sistemlerindeki uzun vadeli ve önemli değişiklikleri ifade eder. Bu değişikliğin temelinde, özellikle Sanayi Devrimi'nden bu yana insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken sera gazlarının (başta karbondioksit, metan ve azot oksit) neden olduğu küresel ısınma yatmaktadır. Bu gazlar, Dünya'dan yansıyan ısıyı bir battaniye gibi hapsederek gezegenin ortalama sıcaklığının artmasına neden olur. Fosil yakıtların enerji üretimi, ulaşım ve sanayide kullanılması, büyük ölçekli ormansızlaşma (ağaçların karbondioksiti emme kapasitesini azaltır) ve bazı tarımsal faaliyetler, bu gazların atmosferdeki yoğunluğunu tehlikeli seviyelere çıkarmıştır. Bu ısınma, sadece sıcaklık artışı anlamına gelmez; aynı zamanda buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olaylarının (şiddetli fırtınalar, uzun süreli kuraklıklar, seller) sıklığının ve şiddetinin artması gibi zincirleme etkilere de yol açar.

Paragrafa göre iklim değişikliğinin temel nedeni nedir?

Soru

Periyodik tablo, kimyasal elementlerin sınıflandırılması için evrensel olarak kabul edilmiş bir şemadır. Elementler, çekirdeklerindeki proton sayısını ifade eden atom numaralarına göre artan bir sırayla dizilmiştir. Bu basit sıralama, şaşırtıcı bir düzeni ortaya çıkarır: Elementlerin kimyasal özellikleri periyodik olarak, yani düzenli aralıklarla kendini tekrar eder. Bu nedenle, benzer özelliklere sahip elementler aynı dikey sütunlarda, yani gruplarda yer alır. 19. yüzyılda Dmitri Mendeleyev bu tabloyu ilk oluşturduğunda, bazı yerleri boş bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak tablonun mantığına o kadar güveniyordu ki, bu boşluklara gelecek olan ve henüz keşfedilmemiş elementlerin varlığını ve atom kütleleri, yoğunlukları gibi temel özelliklerini büyük bir isabetle tahmin etti. Bu öngörülerin daha sonra doğrulanması, periyodik tablonun sadece bir liste değil, doğanın temel bir yasasını yansıtan güçlü bir araç olduğunu kanıtlamıştır.

Periyodik tablonun en büyük başarısı olarak ne gösterilebilir?

Soru

20. yüzyılın başlarında, bilim insanları kıtaların sabit ve hareketsiz olduğuna inanıyorlardı. Ancak Alman meteorolog Alfred Wegener, 1912'de bu yerleşik görüşe meydan okuyan "Kıtaların Kayması" teorisini ortaya attı. Wegener, Güney Amerika'nın doğu kıyısıyla Afrika'nın batı kıyısının bir yapbozun parçaları gibi birbirine uyduğunu fark etmişti. Ayrıca, şu an aralarında okyanuslar bulunan farklı kıtalarda aynı türde ve yaşta fosillerin ve kaya katmanlarının bulunduğunu gösteren güçlü kanıtlar sundu. Bu kanıtlar, kıtaların bir zamanlar "Pangea" adını verdiği tek bir dev kıta halinde birleşik olduğunu ve zamanla parçalanarak sürüklendiğini düşündürüyordu. Ne var ki, Wegener'in teorisi o dönemde şiddetle reddedildi, çünkü bu devasa kara kütlelerini neyin hareket ettirebileceğine dair ikna edici bir mekanizma sunamıyordu. Ancak on yıllar sonra, levha tektoniği teorisinin geliştirilmesiyle, Wegener'in haklı olduğu anlaşıldı.

Wegener'in teorisinin başlangıçta kabul görmemesinin ana nedeni neydi?

Soru

Werner Heisenberg tarafından formüle edilen kuantum mekaniğinin "belirsizlik ilkesi", klasik fizikteki kesinlik ve öngörülebilirlik kavramlarına temelden meydan okur. Bu ilkeye göre, bir parçacığın konumu ve momentumu gibi eşlenik olarak bilinen belirli özellik çiftlerini aynı anda keyfi bir hassasiyetle ölçmek imkansızdır. Yani, bir elektronun tam olarak nerede olduğunu ne kadar kesin bir şekilde belirlersek, o anda ne kadar hızlı hareket ettiği (momentumu) o kadar belirsiz hale gelir; ya da tam tersi. Bu durum, ölçüm cihazlarımızın teknolojik yetersizliğinden veya deneydeki bir kusurdan kaynaklanmaz. Aksine, bu belirsizlik, maddenin dalga-parçacık ikiliği doğasının kaçınılmaz bir sonucudur ve kuantum dünyasının dokusuna işlemiş temel bir özelliktir. Bu ilke, evrenin temel düzeyde deterministik (her şeyin önceden belli olduğu) değil, olasılıksal bir yapıda olduğunu ima eder.

Bu parçadan aşağıdaki yargıların hangisine varılamaz?

Soru

"Teori" kelimesi, bilimsel ve gündelik dildeki kullanımı arasında belki de en çok anlam kaymasına uğrayan terimdir. Gündelik sohbette bir kişi "Benim bir teorim var" dediğinde, genellikle kanıtlanmamış bir tahmini, kişisel bir fikri veya bir spekülasyonu kasteder. Ancak bilimde bir teori, bu anlamın tam tersidir. Bilimsel bir teori, doğal dünyadaki bir olguyu veya bir grup olguyu açıklayan, arkasında çok büyük miktarda kanıt bulunan, sayısız gözlem ve deneyle tekrar tekrar sınanmış ve bu sınamalardan başarıyla geçmiş, tutarlı bir açıklamalar bütünüdür. İzafiyet Teorisi, Kuantum Alan Teorisi veya Levha Tektoniği Teorisi gibi yapılar, basit birer fikir olmanın çok ötesinde, kendi alanlarındaki verileri açıklayabilen, yeni keşifler için öngörülerde bulunabilen ve bilimsel topluluğun büyük çoğunluğu tarafından kabul gören sağlam yapılardır. Bir hipotez test edilip güçlendikçe bir teoriye katkıda bulunabilir, ancak bir teori asla "sadece bir teori" değildir.

Bu parçanın ana fikrini en iyi ifade eden cümle aşağıdakilerden hangisidir?

Soru

Albert Einstein'ın Görelilik Teorisi, aslında iki ayrı teoriden oluşur: Özel Görelilik ve Genel Görelilik. 1905'te ortaya atılan Özel Görelilik, fizik yasalarının tüm eylemsiz referans sistemlerinde aynı olduğunu ve ışık hızının tüm gözlemciler için sabit olduğunu postüla eder. Bu durum, zaman ve uzayın mutlak olmadığı, gözlemcinin hızına bağlı olarak değişebileceği (zaman genişlemesi, uzunluk kısalması) gibi sezgilere aykırı sonuçlar doğurur. 1915'te geliştirdiği Genel Görelilik ise bu fikri daha da ileri taşıyarak kütle çekimini de denkleme dahil eder. Bu teoriye göre kütle çekimi, Newton'un düşündüğü gibi cisimler arasında bir "kuvvet" değil, büyük kütlelerin uzay-zaman dokusunu bükmesinin bir sonucudur. Cisimler, bu bükülmüş uzay-zamanda en kısa yolu takip ederler ve biz bunu kütle çekimi olarak algılarız. GPS uydularının saatlerinin Dünya'dakilere göre ayarlanması, bu teorilerin günlük hayattaki somut bir kanıtıdır.

Bu metne göre Görelilik Teorisi'nin getirdiği en temel değişiklik nedir?

Soru

Termodinamiğin ikinci yasası, evrenin en temel ve kaçınılmaz prensiplerinden birini ifade eder ve genellikle "entropi" kavramıyla açıklanır. Entropi, bir sistemdeki düzensizliğin, rastgeleliğin veya enerjinin kullanılamaz halde dağılmasının bir ölçüsüdür. Yasa, izole (dışarıyla enerji veya madde alışverişi yapmayan) bir sistemin toplam entropisinin zamanla asla azalmayacağını, ya sabit kalacağını ya da artacağını belirtir. Bu, sistemlerin doğal olarak düzenli ve organize hallerden daha düzensiz ve kaotik hallere doğru ilerleme eğiliminde olduğu anlamına gelir. Bir buz küpünün eriyerek su birikintisine dönüşmesi (düzenli kristal yapıdan düzensiz sıvı hale geçiş) veya bir binanın zamanla bakımsız kalarak harabeye dönmesi, entropinin artışına somut örneklerdir. Bu yasa, aynı zamanda "zamanın oku" olarak da adlandırılır, çünkü olayların neden tek yönde (örneğin, kırık bir bardağın kendiliğinden birleşmemesi) ilerlediğini açıklar.

Parçaya göre "entropi" kavramı en iyi nasıl açıklanabilir?

Soru

Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace tarafından bağımsız olarak geliştirilen evrim teorisinin temel itici gücü doğal seçilimdir. Bu mekanizmanın işleyebilmesi için üç temel koşul gereklidir: popülasyon içinde çeşitlilik, bu çeşitliliğin kalıtsal olması ve bu çeşitliliklerin hayatta kalma ve üreme başarısında farklılıklara yol açması. Yani, bir türün bireyleri arasında renk, boyut, hız gibi kalıtsal özellikler açısından farklılıklar (çeşitlilik) bulunur. Çevre koşulları (yırtıcılar, iklim, besin kaynakları) bu çeşitlilikler üzerinde bir "seçici baskı" oluşturur. Örneğin, daha iyi kamufle olan bir tavşan, yırtıcılardan daha kolay saklanabilir. Bu, o tavşanın hayatta kalma ve genlerini bir sonraki nesle aktarma olasılığını artırır. Zaman içinde, bu avantajlı kamuflaj özelliği popülasyonda daha yaygın hale gelir. Doğal seçilim, "en güçlünün" değil, "çevreye en uyumlunun" hayatta kalması ve üremesi sürecidir.

Bu parçaya göre doğal seçilimin işleyebilmesi için en temel ön koşul nedir?

Soru

Plasebo etkisi, bir tedavinin kendisinden ziyade, o tedaviye olan inancın ve beklentinin yarattığı fizyolojik ve psikolojik iyileşmeyi tanımlar. Bir deneyde, hastalara farmakolojik olarak tamamen etkisiz bir madde (örneğin şekerden yapılmış bir hap) "etkili bir ağrı kesici" olduğu söylenerek verildiğinde, hastaların önemli bir kısmının ağrılarında gerçek bir azalma rapor ettiği gözlemlenmiştir. Beyin görüntüleme çalışmaları, plasebo alan bu kişilerin beyinlerinde, vücudun kendi doğal ağrı kesicileri olan endorfinlerin salgılandığını göstermiştir. Bu durum, plasebo etkisinin sadece "hayal ürünü" veya psikolojik bir kandırmaca olmadığını, ölçülebilir ve gerçek biyokimyasal değişikliklere yol açtığını kanıtlar. Bu nedenle, yeni bir ilacın etkinliğini bilimsel olarak kanıtlamak için, ilacın plasebonun yarattığı bu beklenti etkisinden daha fazla bir iyileşme sağladığını göstermesi gerekir.

Bu metinden plasebo etkisiyle ilgili hangi sonuca varılabilir?

Soru

Ockham'ın Usturası, 14. yüzyıl filozofu Ockhamlı William'a atfedilen bir problem çözme ve akıl yürütme ilkesidir. Temel olarak, "varlıklar zorunlu olmadıkça çoğaltılmamalıdır" der. Bu prensip, bir fenomeni açıklamak için birbiriyle yarışan birden fazla hipotez olduğunda, en az varsayımı yapan, yani en basit olan hipotezin tercih edilmesi gerektiğini savunur. Örneğin, gece duyulan bir tıkırtıyı açıklamak için "eve hırsız girdi", "rüzgar pencereyi çarptı" veya "komşu evde bir hayalet var" gibi hipotezler varsa, Ockham'ın Usturası en az yeni ve kanıtlanmamış varsayım (hayaletlerin varlığı gibi) gerektiren açıklamayı (rüzgar gibi) seçmeyi önerir. Bu, en basit açıklamanın her zaman doğru olduğu anlamına gelmez, ancak daha az spekülasyona dayandığı ve test edilmesi daha kolay olduğu için bilimsel ve felsefi sorgulamada daha sağlam bir başlangıç noktası sunduğu anlamına gelir.

Ockham'ın Usturası'nın temel mantığı nedir?

Soru

Parçacık fiziğinin Standart Modeli, evreni oluşturan temel parçacıkları (kuarklar, leptonlar) ve aralarındaki üç temel kuvveti (güçlü nükleer, zayıf nükleer, elektromanyetik) büyük bir başarıyla tanımlar. Ancak bu modelin uzun yıllar açıklayamadığı bir bilmece vardı: Eğer bu parçacıkları yöneten temel denklemler simetrik ise, neden bazı parçacıkların (foton gibi) kütlesi yokken, diğerlerinin (W ve Z bozonları gibi) devasa kütleleri var? Bu sorunu çözmek için Higgs mekanizması önerildi. Bu mekanizmaya göre, tüm evren görünmez bir Higgs alanı ile doludur. Parçacıklar bu alanda hareket ederken, alanla etkileşime girerler. Bir parçacığın alanla etkileşimi ne kadar güçlüyse, o kadar fazla "dirençle" karşılaşır ve bu direnç, onun kütlesi olarak ortaya çıkar. 2012 yılında CERN'deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda bu alanın kanıtı olan Higgs bozonunun keşfedilmesi, kütlenin kökenine dair bu zarif açıklamayı doğrulayarak Standart Model'in eksik parçasını tamamlamıştır.

Higgs bozonunun keşfi, fiziğin hangi temel sorununa bir açıklama getirmiştir?

Soru

Klasik fiziğin dünyasında, nesneler ya dalgadır ya da parçacıktır. Ancak kuantum dünyasında bu ayrım ortadan kalkar. Çift Yarık Deneyi, bu tuhaf gerçekliği gözler önüne seren en ünlü deneydir. Tek tek fırlatılan elektronlar gibi parçacıklar, üzerinde iki ince yarık bulunan bir engelden geçirildiğinde, arkadaki ekranda sanki iki delikten geçen tekil mermilerin bırakacağı izler gibi değil, bir su dalgasının yarattığına benzer şekilde çok sayıda aydınlık ve karanlık çizgiden oluşan bir "girişim deseni" oluşturur. Bu, tek bir elektronun aynı anda her iki yarıktan da bir olasılık dalgası gibi geçtiğini gösterir. İşin daha da ilginç yanı, bilim insanları elektronun hangi yarıktan geçtiğini tespit etmek için bir dedektör yerleştirdiğinde, bu gizemli dalga davranışı anında yok olur. Girişim deseni kaybolur ve elektronlar, beklediğimiz gibi sadece iki çizgi oluşturan sıradan parçacıklar gibi davranmaya başlar. Bu durum, gözlem eyleminin kendisinin, kuantum sisteminin davranışını temelden değiştirdiğini kanıtlar.

Çift Yarık Deneyi'nin en şaşırtıcı sonucu nedir?

Soru

Kara delikler, evrenin en gizemli ve ekstrem nesneleridir. Varlıkları ilk olarak Einstein'ın Genel Görelilik Teorisi'nin bir sonucu olarak öngörülmüştür. Bu teoriye göre, çok büyük kütleli bir yıldız ömrünün sonuna gelip kendi içine çöktüğünde, kütlesini son derece küçük bir hacme sıkıştırabilir. Bu durum, uzay-zaman dokusunu o kadar şiddetli bir şekilde büker ki, oluşan kütle çekimi alanından hiçbir şeyin, hatta evrenin en hızlısı olan ışığın bile kaçamayacağı bir bölge yaratır. Bu kaçışın imkansız olduğu sınıra "olay ufku" denir. Olay ufkunu bir kez geçen herhangi bir madde veya enerji için geri dönüş yoktur. Kara delikler, doğaları gereği ışık yaymadıkları için doğrudan teleskopla görülemezler. Varlıkları, ancak çevreleri üzerindeki kütle çekimsel etkileriyle dolaylı olarak anlaşılabilir. Örneğin, bir kara deliğin etrafında hızla dönen bir yıldızın yörüngesi veya kara deliğe düşerken aşırı ısınarak X-ışınları yayan maddenin tespiti, onların varlığına dair güçlü kanıtlar sunar.

Metne göre bir kara deliğin varlığı nasıl anlaşılır?