D 0
Y 0
B 0
Soru

Hava kirliliği, atmosferdeki duman, toz, gaz ve çeşitli kimyasal maddelerin insan sağlığına ve diğer canlılara zarar verecek düzeyde artmasıdır. Bu kirliliğin en önemli kaynakları arasında fabrikalardan çıkan zehirli dumanlar, evlerde ısınma amacıyla kullanılan kalitesiz kömürler ve trafikteki araçların egzozlarından çıkan gazlar bulunur. Hava kirliliği, sadece soluduğumuz havanın kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda asit yağmurları gibi daha büyük çevre sorunlarına da yol açabilir. Bu kirliliği azaltmak için fabrikalara filtre takılması, toplu taşıma araçlarının kullanımının teşvik edilmesi ve evlerde daha temiz enerji kaynaklarının tercih edilmesi gibi önlemler alınabilir.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi hava kirliliğinin nedenlerinden biri değildir?

Soru

Su kirliliği, göl, nehir, okyanus ve yeraltı suları gibi su kaynaklarının kalitesinin bozulmasıdır. Fabrikaların arıtma yapmadan nehirlere bıraktığı kimyasal atıklar, şehirlerin kanalizasyon suları ve tarımda kullanılan ilaçların sulara karışması su kirliliğinin başlıca nedenlerindendir. Ayrıca, denize atılan plastik poşetler, şişeler ve diğer çöpler de hem suyu kirletir hem de suda yaşayan canlıların hayatını tehlikeye atar. Kirli sular, salgın hastalıklara yol açabilir ve içme suyu kaynaklarını kullanılamaz hale getirebilir. Bu nedenle, atık suların arıtılması ve çöplerin sulara atılmaması büyük önem taşımaktadır.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada bahsedilen su kirliliğinin sonuçlarından biridir?

Soru

Geri dönüşüm, kullanılmış ve atık durumdaki malzemelerin çeşitli işlemlerden geçirilerek yeniden ham madde olarak üretim sürecine dahil edilmesidir. Kâğıt, cam, plastik, metal ve piller geri dönüştürülebilen başlıca malzemelerdir. Örneğin, kullanılmış kâğıtlar toplanarak yeniden kâğıt hamuruna dönüştürülür ve bu hamurdan yeni kâğıt ürünleri elde edilir. Geri dönüşümün birçok faydası vardır. En önemlisi, doğal kaynaklarımızı korumamızı sağlar. Daha az ağaç kesilir, daha az maden çıkarılır ve daha az petrol tüketilir. Aynı zamanda, yeni ham madde üretimine göre daha az enerji harcandığı için enerji tasarrufu sağlar. Çöplüklere giden atık miktarını azaltarak çevre kirliliğini de önler.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi geri dönüşümün faydalarından biri değildir?

Soru

Ormanlar, sadece ağaçlardan oluşan bir topluluk değil, aynı zamanda sayısız canlıya ev sahipliği yapan, havayı temizleyen, toprağı koruyan ve iklimi düzenleyen hayati ekosistemlerdir. Ancak ne yazık ki, ormanlar çeşitli nedenlerle yok edilmektedir. Tarım arazisi açmak, yeni yerleşim yerleri kurmak, yol yapmak veya kâğıt ve mobilya endüstrisi için ağaç kesmek bu nedenlerin başında gelir. Ormanların yok edilmesi (ormansızlaşma), çok ciddi sonuçlar doğurur. Birçok hayvan ve bitki türü yaşam alanını kaybederek nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Ağaçlar toprağı kökleriyle tuttuğu için, ormanların yok olduğu yerlerde erozyon ve sel riski artar. Ayrıca, havadaki karbondioksiti emen ağaçların azalması, küresel ısınmayı da hızlandırır.

Bu parçaya göre ormansızlaşmanın sonuçları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz?

Soru

Toprak kirliliği, toprağın yapısını ve kalitesini bozan zararlı maddelerin toprağa karışmasıdır. Bu kirliliğin en önemli nedenlerinden biri, tarımda bilinçsizce kullanılan kimyasal gübreler ve tarım ilaçlarıdır. Bu kimyasallar, topraktaki yararlı mikroorganizmaları öldürerek toprağın doğal dengesini bozar ve zamanla toprağı verimsizleştirir. Sanayi tesislerinden toprağa sızan zehirli atıklar da bir diğer önemli kirlilik kaynağıdır. Ayrıca, çöplüklere atılan pillerin içindeki ağır metaller veya plastik atıklar gibi maddeler, toprağa karışarak onu zehirler. Kirlenmiş toprakta yetişen bitkiler, bu zararlı maddeleri bünyelerine alabilir ve bu bitkileri yiyen insanlar ve hayvanların sağlığı da tehlikeye girer.

Bu parçaya göre, toprağa atılan bir pilin çevreye zarar vermesinin temel nedeni nedir?

Soru

Enerji tasarrufu, enerjiyi daha verimli kullanmak ve gereksiz tüketimi önlemek anlamına gelir. Bu, hem aile bütçemiz hem de gezegenimizin geleceği için son derece önemlidir. Kullandığımız elektriğin büyük bir kısmı, kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılmasıyla elde edilir. Fosil yakıtların yakılması ise, hava kirliliğine ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının atmosfere salınmasına yol açar. Bu nedenle, enerji tasarrufu yaparak aslında çevre kirliliğini de azaltmış oluruz. Evlerimizde enerji tasarrufu yapmak için basit ama etkili birçok yöntem vardır. Kullanmadığımız odaların ışıklarını kapatmak, elektronik aletleri fişten çekmek, enerji verimliliği yüksek (A sınıfı) beyaz eşyalar kullanmak ve binalarda ısı yalıtımı yapmak bu yöntemlerden bazılarıdır.

Bu parçaya göre enerji tasarrufu yapmanın çevreye en önemli katkısı nedir?

Soru

Fosil yakıtlar, milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvan kalıntılarının yer altında yüksek basınç ve sıcaklık altında dönüşmesiyle oluşan enerji kaynaklarıdır. Kömür, petrol ve doğal gaz en bilinen fosil yakıtlardır. Günümüzde dünya enerji ihtiyacının büyük bir bölümü bu yakıtlardan karşılanmaktadır. Ancak fosil yakıtların kullanımı, ciddi çevre sorunlarına yol açmaktadır. Yakıldıklarında atmosfere büyük miktarda karbondioksit ve diğer sera gazlarını salarak küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin en önemli nedenini oluştururlar. Ayrıca, içerdikleri kükürt gibi maddeler nedeniyle asit yağmurlarına ve hava kirliliğine de neden olurlar. Fosil yakıtlar, yenilenemeyen enerji kaynaklarıdır; yani bir gün tükeneceklerdir. Bu nedenlerle, dünya giderek güneş, rüzgâr gibi temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmektedir.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi fosil yakıtların özelliklerinden biri değildir?

Soru

Erozyon, toprağın üstündeki verimli kısmın su, rüzgâr ve buz gibi dış etkenlerle aşındırılarak başka yerlere taşınması olayıdır. Doğal bir süreç olmasına rağmen, insan faaliyetleri erozyonun hızını büyük ölçüde artırmaktadır. Özellikle, bitki örtüsünün ve ormanların yok edilmesi, erozyonun en önemli nedenidir. Çünkü bitkilerin kökleri, toprağı bir ağ gibi sararak onu bir arada tutar. Bitki örtüsü yok edildiğinde, toprak rüzgârın ve yağmur sularının etkisine karşı savunmasız kalır. Tarlaların yanlış sürülmesi ve eğimli arazilere teraslama yapılmaması da erozyonu hızlandıran diğer faktörlerdir. Erozyonun en kötü sonucu, tarım için hayati öneme sahip olan verimli toprakların kaybedilmesi ve bu durumun çölleşmeye yol açmasıdır.

Parçaya göre erozyonu önlemenin en etkili yolu nedir?

Soru

Plastik, hayatımızın birçok alanında kullandığımız, hafif, ucuz ve dayanıklı bir malzemedir. Ancak bu dayanıklılığı, doğada yüzyıllarca bozulmadan kalmasına neden olarak ciddi bir çevre sorununa yol açar. Özellikle tek kullanımlık plastik ürünler (poşetler, pet şişeler, pipetler) kısa sürede çöpe dönüşür. Bu plastik atıkların büyük bir kısmı, rüzgâr ve nehirler aracılığıyla okyanuslara ve denizlere ulaşır. Suda yaşayan canlılar, bu plastikleri yiyecek sanarak yiyebilir veya onlara dolanarak hayatlarını kaybedebilirler. Zamanla güneş ışığı ve dalgaların etkisiyle bu büyük plastikler, "mikroplastik" adı verilen çok küçük parçacıklara ayrılır. Bu mikroplastikler, su kaynaklarına, toprağa ve hatta besin zinciri yoluyla yediğimiz balıklara ve içtiğimiz suya kadar karışabilir.

Bu parçaya göre, plastiklerin ciddi bir çevre sorunu oluşturmasının temel nedeni nedir?

Soru

Küresel iklim değişikliği, dünya genelindeki ortalama sıcaklıkların artması ve buna bağlı olarak iklim düzenlerinin değişmesidir. Bu durumun en önemli sonuçlarından biri, kutuplardaki ve dağlardaki buzulların erimesidir. Bilim insanları, son yıllarda buzulların endişe verici bir hızla eridiğini gözlemlemektedir. Buzulların erimesi, birkaç önemli soruna yol açar. Birincisi, eriyen buzul suları okyanuslara ve denizlere karışarak dünya genelinde deniz seviyesinin yükselmesine neden olur. Bu durum, Hollanda gibi alçak rakımlı ülkelerin ve birçok kıyı şehrinin gelecekte sular altında kalma riskini artırır. İkincisi, buzullar, güneş ışınlarını beyaz yüzeyleriyle uzaya geri yansıtarak dünyanın serin kalmasına yardımcı olur. Buzullar eridikçe, yerini daha koyu renkli olan okyanus veya kara parçaları alır ve bu yüzeyler daha fazla güneş ışığı emerek ısınmayı daha da hızlandırır.

Bu parçaya göre buzulların erimesinin doğrudan bir sonucu aşağıdakilerden hangisidir?

Soru

Küresel ısınma, Dünya atmosferindeki karbondioksit, metan gibi "sera gazları"nın artması sonucu gezegenin ortalama sıcaklığının yükselmesidir. Bu gazlar, tıpkı bir seranın camları gibi, Güneş'ten gelen ısının bir kısmının atmosferde hapsolmasına neden olur. Bu "sera etkisi" doğal bir süreçtir ve Dünya'nın yaşanabilir sıcaklıkta kalmasını sağlar. Ancak Sanayi Devrimi'nden bu yana, insanlar kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtları büyük miktarlarda yakarak atmosfere fazladan sera gazı salmaktadır. Ormanların yok edilmesi de, havadaki karbondioksiti emen ağaçların azalması nedeniyle bu etkiyi artırmaktadır. Bu durum, doğal sera etkisini tehlikeli bir şekilde güçlendirerek gezegenin normalden daha fazla ısınmasına yol açmaktadır. Bu ısınma, sadece sıcaklık artışı değil, aynı zamanda aşırı hava olayları, kuraklık ve buzulların erimesi gibi ciddi iklim değişikliklerini de tetiklemektedir.

Bu parçaya göre, sera etkisinin kendisi neden bir sorun değildir, ancak günümüzde neden bir sorun haline gelmiştir?

Soru

Asit yağmurları, fosil yakıtların (kömür, petrol) yakılması sonucu atmosfere salınan kükürt dioksit (SO₂) ve azot oksit (NOx) gibi gazların, havadaki su buharı ile tepkimeye girerek sülfürik asit ve nitrik asit oluşturmasıyla meydana gelir. Bu asitler, yağmur, kar veya sis ile yeryüzüne iner. Asit yağmurları, çevre üzerinde çok yıkıcı etkilere sahiptir. Göllerin ve nehirlerin suyunu asitlendirerek balıkların ve diğer su canlılarının ölümüne neden olur. Ormanlardaki ağaçların yapraklarına ve köklerine zarar vererek onların kurumasına yol açar. Ayrıca, tarihi binalar, heykeller ve köprüler gibi, özellikle mermer veya kireçtaşından yapılmış yapılarla kimyasal tepkimeye girerek onların aşınmasına ve yıpranmasına neden olur. Bu sorunun çözümü, fosil yakıt kullanımını azaltmak ve fabrikalara bu zararlı gazları tutan filtre sistemleri takmaktır.

Bir tarihi eserin zamanla aşındığı ve detaylarını kaybettiği gözlemleniyor. Bu durum, parçada anlatılan hangi çevre sorununun bir sonucu olabilir?

Soru

Biyoçeşitlilik, bir bölgedeki canlı türlerinin, bu türlerin genetik farklılıklarının ve içinde yaşadıkları ekosistemlerin zenginliğini ifade eder. Bir ormandaki ağaç türleri, o ormanda yaşayan hayvanlar, böcekler ve mikroorganizmalar biyoçeşitliliğin bir parçasıdır. Biyoçeşitlilik, gezegenimizin sağlığı için hayati öneme sahiptir. Farklı türler, ekosistemlerin dengede kalmasını sağlar; örneğin, bitkiler oksijen üretir, arılar tozlaşmayı sağlar, ayrıştırıcılar ise ölü organizmaları parçalayarak besin döngüsünü devam ettirir. Ancak, ormanların yok edilmesi, kirlilik, iklim değişikliği ve aşırı avlanma gibi insan faaliyetleri nedeniyle biyoçeşitlilik hızla azalmaktadır. Bir türün yok olması, sadece o türün kaybı değil, aynı zamanda besin zincirinde ve ekosistem dengesinde onarılması zor bozulmalara yol açan bir zincirleme reaksiyonu tetikleyebilir.

Bu parçaya göre, bir bölgedeki arı nüfusunun tamamen yok olması neden büyük bir çevre sorunu olarak kabul edilir?

Soru

Ozon tabakası, atmosferin üst katmanlarında (stratosfer) bulunan ve gezegenimizi Güneş'ten gelen zararlı ultraviyole (UV) ışınlarının büyük bir kısmından koruyan doğal bir kalkan gibidir. Ancak 20. yüzyılda, özellikle buzdolaplarında, klimalarda ve sprey kutularında kullanılan "kloroflorokarbon" (CFC) adlı kimyasalların atmosfere salınmasıyla bu tabaka incelmeye başlamıştır. Atmosfere yükselen bu gazlar, ozon moleküllerini parçalayarak ozon tabakasında delikler oluşmasına neden olmuştur. Ozon tabakasının incelmesi, yeryüzüne daha fazla UV ışınının ulaşması anlamına gelir. Bu durum, insanlarda cilt kanseri ve katarakt gibi sağlık sorunlarının artmasına, bitkilerin zarar görmesine ve okyanuslardaki planktonların ölmesine yol açabilir. Bu tehlike karşısında, 1987'de imzalanan Montreal Protokolü ile CFC'lerin üretimi ve kullanımı dünya çapında yasaklanmış ve ozon tabakası yavaş yavaş kendini onarmaya başlamıştır.

Bu parçadan hareketle Montreal Protokolü'nün temel amacı nedir?

Soru

Yenilenebilir enerji kaynakları, kullanıldıkça tükenmeyen ve doğa tarafından sürekli olarak kendini yenileyen enerji kaynaklarıdır. Güneş, rüzgâr, su (hidroelektrik), jeotermal (yer ısısı) ve biyokütle (bitkisel ve hayvansal atıklar) en önemli yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Fosil yakıtların (kömür, petrol) aksine, bu kaynaklar genellikle çevreye çok daha az zarar verirler. Örneğin, güneş panelleri veya rüzgâr türbinleri elektrik üretirken atmosfere zararlı sera gazları salmazlar. Bu nedenle, küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelede yenilenebilir enerjiye geçiş, en önemli çözüm yollarından biri olarak görülmektedir. Ayrıca, bu kaynaklar yerli ve milli olduğu için, enerjide dışa bağımlılığı azaltarak ülkelerin enerji güvenliğine de katkıda bulunurlar.

Bu parçaya göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara göre en önemli çevresel üstünlüğü nedir?

Soru

"Sürdürülebilirlik" kavramı, en genel tanımıyla, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken, gelecek nesillerin de kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermemektir. Bu kavram üç temel boyutu içerir: çevresel, ekonomik ve sosyal. Çevresel sürdürülebilirlik, doğal kaynakları tüketmeden, ekosistemlere ve biyoçeşitliliğe zarar vermeden kalkınmayı hedefler. Ekonomik sürdürülebilirlik, kaynakları verimli kullanarak uzun vadeli ve istikrarlı bir refah sağlamayı amaçlar. Sosyal sürdürülebilirlik ise, toplumdaki tüm bireyler için eşit fırsatlar, adalet ve yaşam kalitesi sunmayı gerektirir. Bu üç boyut birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir. Örneğin, sadece ekonomik büyümeye odaklanıp çevreyi yok sayan bir model, uzun vadede sürdürülebilir değildir, çünkü doğal kaynaklar tükendiğinde ekonomik sistem de çöker. Gerçek sürdürülebilirlik, bu üç alan arasında bir denge kurmayı gerektirir.

Bu parçaya göre, sadece bugünkü ekonomik kârı düşünerek bir ormanı tamamen kesmek, sürdürülebilirlik ilkesinin hangi boyutunu veya boyutlarını ihlal eder?

Soru

Atık yönetimi, çöplerin toplanması, taşınması, işlenmesi ve bertaraf edilmesi süreçlerini içerir. Modern atık yönetimi anlayışı, "atık hiyerarşisi" adı verilen bir öncelik sırasına dayanır. Bu hiyerarşinin en tepesinde ve en çok tercih edilen yöntemi "Önleme/Azaltma" yer alır. Yani, en iyi çözüm, çöpü hiç oluşturmamaktır. İkinci sırada "Yeniden Kullanım" gelir; bir eşyayı atmak yerine tamir ederek veya farklı bir amaçla tekrar kullanmaktır. Üçüncü sırada "Geri Dönüşüm" bulunur; atık malzemelerin işlenerek yeni ürünlere dönüştürülmesidir. Dördüncü sırada "Enerji Geri Kazanımı" vardır; geri dönüştürülemeyen atıkların yakılarak enerji elde edilmesidir. Hiyerarşinin en altında ve en son çare olarak görülen yöntem ise "Bertaraf"tır. Bu, atıkların düzenli depolama sahalarına (çöp dağlarına) gömülmesidir. Amaç, en üst basamaktan başlayarak mümkün olduğunca az atığı en alt basamağa bırakmaktır.

Bu parçaya göre, boş bir cam kavanozu atmak yerine içine reçel koymak, atık hiyerarşisinin hangi basamağına bir örnektir?

Soru

Işık kirliliği, yanlış yerde, yanlış miktarda ve yanlış yönde kullanılan yapay ışığın neden olduğu bir çevre sorunudur. Özellikle büyük şehirlerdeki binalardan, sokak lambalarından ve reklamlardan yayılan aşırı ışık, gece gökyüzünün doğal karanlığını bozar. Bu durumun birçok olumsuz etkisi vardır. Gökbilimciler için, şehir ışıkları gökyüzünün parlaklığını artırarak yıldızların ve diğer gök cisimlerinin gözlemlenmesini neredeyse imkânsız hale getirir. Doğal yaşam üzerinde de ciddi etkileri vardır; deniz kaplumbağası yavruları, yumurtadan çıktıklarında denizin üzerindeki ay ışığı yerine şehir ışıklarına yönelerek yollarını kaybedebilirler. Göçmen kuşlar, binaların ışıkları nedeniyle yönlerini şaşırabilirler. Ayrıca, gereksiz aydınlatma, büyük miktarda enerjinin boşa harcanması anlamına gelir.

Bu parçada ışık kirliliğinin hangi sonucu üzerinde durulmamıştır?

Soru

Çölleşme, kurak ve yarı kurak bölgelerdeki arazinin, iklim değişiklikleri ve yanlış arazi kullanımı gibi insan faaliyetleri sonucunda verimini kaybederek çöl benzeri bir yapıya dönüşmesidir. Bu, sadece yeni çöllerin oluşması anlamına gelmez, aynı zamanda mevcut tarım ve mera alanlarının da verimsizleşmesidir. Çölleşmenin en önemli nedenlerinden biri, iklim değişikliğine bağlı olarak artan kuraklık ve azalan yağışlardır. Ancak insan faaliyetleri bu süreci büyük ölçüde hızlandırır. Aşırı otlatma, bitki örtüsünü yok ederek toprağı savunmasız bırakır. Yanlış sulama teknikleri, toprağın tuzlanmasına neden olur. Ormanların yok edilmesi ise toprağı erozyona açık hale getirir. Çölleşme, tarımsal üretimin düşmesine, kıtlığa, yoksulluğa ve insanların verimli topraklara doğru göç etmesine neden olan ciddi bir küresel sorundur.

Aşağıdakilerden hangisi, parçada belirtilen çölleşmeyi hızlandıran insan faaliyetlerinden biridir?

Soru

"Ekolojik ayak izi", bir bireyin, bir topluluğun veya bir faaliyetin, doğadan talep ettiği kaynakları ve ürettiği atıkları barındırmak için gereken biyolojik olarak verimli toprak ve su alanının bir ölçüsüdür. Kısacası, gezegen üzerinde ne kadar "yer" kapladığımızı gösterir. Ekolojik ayak izimiz, yediğimiz yiyeceklerden giydiğimiz kıyafetlere, ulaşım için kullandığımız araçlardan tükettiğimiz enerjiye kadar tüm tüketim alışkanlıklarımızdan etkilenir. Eğer bir toplumun ekolojik ayak izi, o ülkenin biyolojik kapasitesini (yani yenilenebilir kaynaklarını üretme kapasitesini) aşıyorsa, o toplum "ekolojik borçlanma" içindedir. Bu, gelecek nesillerin kaynaklarını bugünden tükettiğimiz ve doğal sermayemizi yok ettiğimiz anlamına gelir. Günümüzde insanlığın toplam ekolojik ayak izi, Dünya'nın kendini yenileme kapasitesini aşmış durumdadır. Bu durumu tersine çevirmek için daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsememiz gerekmektedir.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi bir bireyin ekolojik ayak izini küçültmesine yardımcı olur?

Soru

Karbon ayak izi, bir bireyin, bir ürünün veya bir faaliyetin, atmosfere saldığı toplam sera gazı miktarının karbondioksit (CO₂) eşdeğeri cinsinden ölçüsüdür. Bu iz, iki ana bileşenden oluşur: birincil (doğrudan) ve ikincil (dolaylı) ayak izi. Birincil ayak izi, fosil yakıtların doğrudan yakılması sonucu ortaya çıkan emisyonlardır. Örneğin, arabamızda yaktığımız benzin veya evimizi ısıtmak için kullandığımız doğal gaz, birincil ayak izimizi oluşturur. İkincil ayak izi ise, kullandığımız ürünlerin üretiminden tüketimine kadar olan tüm yaşam döngüsü boyunca ortaya çıkan dolaylı emisyonlardır. Satın aldığımız bir tişörtün pamuğunun tarlada üretilmesi, fabrikada işlenmesi, mağazaya taşınması ve bizim onu yıkamak için kullandığımız elektrik, hep ikincil ayak izimizin birer parçasıdır. Bu nedenle, karbon ayak izimizi azaltmak için sadece doğrudan enerji tüketimimizi değil, aynı zamanda dolaylı olarak sorumlu olduğumuz tüketim alışkanlıklarımızı da gözden geçirmemiz gerekir.

Bu parçaya göre, yerli üretim bir elma yemek yerine, uçakla başka bir ülkeden getirilmiş bir tropikal meyveyi yemenin karbon ayak izine etkisi ne olur ve bu hangi tür ayak izine girer?

Soru

"Döngüsel ekonomi", geleneksel "al-yap-at" modeline dayalı doğrusal ekonomiye bir alternatif olarak ortaya çıkmış bir üretim ve tüketim modelidir. Doğrusal ekonomide, doğal kaynaklar alınır, ürünlere dönüştürülür ve kullanıldıktan sonra atık olarak çevreye bırakılır. Döngüsel ekonomi ise, doğadaki döngüleri taklit ederek atık kavramını ortadan kaldırmayı hedefler. Bu modele göre, ürünler en başından itibaren dayanıklı, tamir edilebilir, yeniden kullanılabilir ve en sonunda geri dönüştürülebilir şekilde tasarlanmalıdır. Bir ürünün ömrü bittiğinde, onun malzemeleri atık olmak yerine, yeni ürünler için bir kaynak haline gelir. Bu yaklaşım, sadece atık ve kirliliği azaltmakla kalmaz, aynı zamanda sınırlı olan doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı da azaltır ve yeni iş alanları yaratır. Amaç, kaynakları mümkün olduğunca uzun süre ekonomi içinde tutmak ve onlardan en yüksek değeri elde etmektir.

Bu parçaya göre döngüsel ekonominin doğrusal ekonomiden temel farkı nedir?

Soru

Ötrofikasyon, özellikle göl ve yavaş akan nehirler gibi su kütlelerinde, azot ve fosfor gibi besin maddelerinin aşırı artması sonucu ortaya çıkan bir çevre sorunudur. Bu besin artışının temel kaynağı, tarımda kullanılan gübrelerin ve arıtılmamış evsel atık suların (kanalizasyon) su kaynaklarına karışmasıdır. Sudaki bu aşırı besin, "alg" adı verilen mikroskobik bitkilerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasına ("alg patlaması") neden olur. Suyun yüzeyi yemyeşil bir tabakayla kaplanır. Bu alg tabakası, güneş ışığının suyun alt katmanlarına ulaşmasını engeller ve dipteki bitkilerin ölmesine yol açar. Daha da önemlisi, bu algler öldüğünde, onları ayrıştıran mikroorganizmalar sudaki çözünmüş oksijenin büyük bir kısmını tüketir. Oksijen seviyesinin kritik düzeyde azalması, balıkların ve diğer su canlılarının kitlesel olarak ölümüne ve ekosistemin çökmesine neden olur.

Bu parçaya göre, ötrofikasyon sürecinde balık ölümlerine yol açan ana olay nedir?

Soru

Kyoto Protokolü, 1997 yılında Japonya'nın Kyoto şehrinde imzalanan ve küresel ısınma ile iklim değişikliğiyle mücadele etmeyi amaçlayan uluslararası bir antlaşmadır. Protokolün temel amacı, atmosfere salınan sera gazı emisyonlarını (özellikle sanayileşmiş ülkelerin emisyonlarını) belirli bir seviyeye indirmektir. Protokol, bu hedefe ulaşmak için ülkelere çeşitli esneklik mekanizmaları sunmuştur. Bunlardan en bilineni "emisyon ticareti" veya "karbon ticareti"dir. Bu sisteme göre, her ülkeye belirli bir miktarda sera gazı salma hakkı (karbon kotası) verilir. Emisyonlarını bu kotanın altına düşürmeyi başaran bir ülke, kullanmadığı emisyon hakkını, kendi kotasını aşan başka bir ülkeye satabilir. Bu durum, emisyon azaltımını ekonomik olarak daha az maliyetli hale getirmeyi ve ülkeleri daha temiz teknolojilere yatırım yapmaya teşvik etmeyi amaçlar.

Bu parçaya göre Kyoto Protokolü'ndeki "karbon ticareti" mekanizmasının temel mantığı nedir?

Soru

Biyolojik birikim, DDT gibi tarım ilaçları veya cıva gibi ağır metaller gibi, doğada kolayca parçalanamayan ve canlıların vücudunda biriken zehirli (toksik) maddelerin, besin zincirinin alt basamaklarından üst basamaklarına doğru gidildikçe artan konsantrasyonlarda birikmesi olayıdır. Örneğin, suya karışan çok düşük miktardaki bir zehirli madde, önce sudaki planktonlar tarafından alınır. Bu planktonları yiyen küçük balıkların vücudunda bu madde birikir. Daha sonra, bu küçük balıklardan çok sayıda yiyen büyük bir balığın vücudundaki zehirli madde konsantrasyonu çok daha yüksek bir seviyeye ulaşır. En sonunda, bu büyük balığı yiyen bir kartal veya insanın vücudunda ise zehir, ölümcül olabilecek seviyelere kadar birikebilir. Bu nedenle, çevreye salınan küçük miktardaki bir kirletici bile, besin zincirinin en tepesindeki canlılar için büyük bir tehdit oluşturabilir.

Bu parçada anlatılan biyolojik birikim sürecine göre, aşağıdaki canlıların hangisinde zehirli madde konsantrasyonunun en yüksek olması beklenir?

Soru

Antroposen, bazı bilim insanları tarafından, insan faaliyetlerinin Dünya'nın jeolojisi ve ekosistemleri üzerinde belirgin ve kalıcı bir etki bırakmaya başladığı yeni bir jeolojik çağ olarak önerilen bir kavramdır. Geleneksel olarak, son 11.700 yıldır içinde yaşadığımız jeolojik çağ "Holosen" olarak adlandırılır. Antroposen'i savunanlara göre ise, özellikle Sanayi Devrimi'nden bu yana, insanlık o kadar büyük bir jeolojik güç haline gelmiştir ki, artık yeni bir çağa girilmiştir. Atmosferdeki karbondioksit oranındaki artış, plastik kirliliği, betonlaşma, nükleer denemelerden kalan radyoaktif izotoplar ve türlerin kitlesel yok oluşu, gelecekteki jeolojik katmanlarda belirgin bir "insan izi" bırakacaktır. Bu kavram, henüz resmi olarak kabul edilmemiş olsa da, insanın gezegen üzerindeki derin ve geri döndürülemez etkisini vurgulamak için güçlü bir sembol haline gelmiştir.

Bu parçaya göre, "Antroposen" çağını "Holosen" çağından ayıran temel iddia nedir?

Soru

"Tragedy of the Commons" (Ortakların Trajedisi), 1968'de Garrett Hardin tarafından ortaya atılan ve paylaşılan, sınırlı bir kaynağın, bireylerin kendi kişisel çıkarlarını rasyonel olarak takip etmeleri sonucunda nasıl tükenebileceğini anlatan bir teoridir. Herkesin serbestçe otlatabildiği bir köy merası düşünün. Her bir çoban için, meraya bir hayvan daha eklemek kişisel olarak kazançlıdır (daha fazla süt, yün vb.). O tek bir hayvanın mera üzerindeki olumsuz etkisi ise tüm çobanlar arasında paylaşıldığı için çok küçük ve önemsiz görünür. Ancak, her bir çoban aynı mantıkla hareket ettiğinde, meradaki toplam hayvan sayısı meranın kendini yenileme kapasitesini aşar, otlar tükenir ve sonunda mera tamamen yok olarak tüm çobanlar zararlı çıkar. Bu durum, bireysel rasyonelliğin, kolektif bir felakete yol açabileceğini gösterir. Atmosferin kirletilmesi, okyanuslardaki aşırı avlanma gibi birçok küresel çevre sorunu, bu teorinin birer yansımasıdır.

Bu parçaya göre, "Ortakların Trajedisi"nin yaşanmasının temel nedeni nedir?

Soru

Biyo-yakıtlar, mısır, şeker kamışı, soya fasulyesi gibi bitkisel kaynaklardan veya hayvansal atıklardan üretilen yakıtlardır. Petrol gibi fosil yakıtlara bir alternatif olarak sunulurlar ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak kabul edilirler. Teoride, bu yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit, bitkilerin büyümesi sırasında atmosferden aldıkları karbondioksit miktarına eşit olduğu için "karbon nötr" oldukları varsayılır. Ancak bu durum, pratikte oldukça tartışmalıdır. Biyo-yakıt üretimi için geniş tarım arazilerinin kullanılması, gıda üretimi için kullanılması gereken toprakların ve su kaynaklarının yakıt üretimine ayrılmasına neden olur. Bu durum, gıda fiyatlarının artmasına ve gıda güvenliği sorunlarına yol açabilir. Ayrıca, bu tarım alanlarını açmak için ormanların yok edilmesi ve üretim sürecinde kullanılan gübre ve enerji, biyo-yakıtların çevresel faydasını önemli ölçüde azaltabilir. Bu nedenle, biyo-yakıtların gerçekten "çevre dostu" bir çözüm olup olmadığı hala bir tartışma konusudur.

Bu parçada, biyo-yakıtların "çevre dostu" bir çözüm olarak görülmesine yönelik ortaya konulan en önemli eleştiri nedir?

Soru

Su ayak izi, bir bireyin, bir toplumun veya bir ürünün tükettiği toplam tatlı su miktarını ölçen bir kavramdır. Bu ölçüm, sadece doğrudan içtiğimiz veya kullandığımız suyu (musluk suyu gibi) değil, aynı zamanda tükettiğimiz ürünlerin ve hizmetlerin üretim sürecinde "gizlenen" dolaylı su tüketimini de içerir. Su ayak izi üç bileşenden oluşur: Mavi su ayak izi (nehir, göl ve yeraltı sularından çekilen su), yeşil su ayak izi (bitkilerin kullandığı yağmur suyu) ve gri su ayak izi (üretim sürecinde kirlenen suyun, mevcut su kalitesi standartlarına göre seyreltilmesi için gereken tatlı su miktarı). Örneğin, bir fincan kahvenin su ayak izi yaklaşık 140 litredir. Bu, sadece fincandaki suyu değil, kahve çekirdeğinin tarlada yetiştirilmesi, işlenmesi, taşınması ve paketlenmesi için gereken toplam su miktarını ifade eder. Bu kavram, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için tüketim alışkanlıklarımızın arkasındaki gizli su maliyetini anlamamızı sağlar.

Bir fabrikanın üretim sürecinde kullandığı suyu arıtmadan nehre boşaltması, parçada tanımlanan hangi su ayak izi bileşenini artırır?

Soru

"Yeşil Devrim", 1950'ler ve 1960'larda, dünya nüfusunun hızla arttığı bir dönemde, küresel bir açlık krizini önlemek amacıyla tarımsal üretimi artırmaya yönelik bir dizi teknolojik girişimi ifade eder. Bu devrimin temelinde, yüksek verimli buğday ve pirinç gibi tahıl çeşitlerinin geliştirilmesi, kimyasal gübrelerin ve pestisitlerin (tarım ilaçları) yaygın olarak kullanılması ve modern sulama tekniklerinin benimsenmesi yatar. Bu yenilikler sayesinde, özellikle Hindistan ve Meksika gibi ülkelerde tarımsal üretimde muazzam bir artış sağlanmış ve milyarlarca insanın açlıktan kurtulduğu tahmin edilmektedir. Ancak Yeşil Devrim, getirdiği faydaların yanı sıra önemli eleştirilere de maruz kalmıştır. Kimyasal gübre ve pestisitlerin aşırı kullanımı, toprak ve su kirliliğine, biyoçeşitliliğin azalmasına yol açmıştır. Ayrıca, bu yeni teknolojiler küçük çiftçiler için pahalı olduğundan, zengin ve fakir çiftçiler arasındaki gelir eşitsizliğini artırdığı da savunulmaktadır.

Bu parçaya göre, Yeşil Devrim'in olumlu ve olumsuz sonuçları sırasıyla aşağıdakilerden hangisidir?