İnternet, dünya çapında milyonlarca bilgisayarı ve elektronik cihazı birbirine bağlayan devasa bir ağdır. Bu ağ sayesinde insanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, anında birbirleriyle iletişim kurabilir, bilgiye ulaşabilir ve veri paylaşabilirler. Web sitelerini gezmek, e-posta göndermek, sosyal medyada paylaşım yapmak ve online oyunlar oynamak gibi günlük hayatımızın bir parçası olan birçok aktivite internet sayesinde mümkündür. İnternet, bir merkezden yönetilmez; farklı ağların birbirine bağlanmasıyla oluşan dağıtık bir yapıya sahiptir. Bu küresel ağ, bilgiye erişimi kolaylaştırarak eğitimi, ticareti ve iletişimi kökten değiştirmiştir.
Bu parçaya göre internetin en temel işlevi nedir?
Akıllı telefonlar, günümüz teknolojisinin en yaygın ürünlerinden biridir. Geleneksel cep telefonlarının temel arama ve mesajlaşma özelliklerine ek olarak, bir bilgisayarın birçok fonksiyonunu da yerine getirebilirler. Üzerlerinde bulunan dokunmatik ekranlar, kameralar, GPS alıcıları ve çeşitli sensörler sayesinde çok yönlü cihazlara dönüşmüşlerdir. Bir akıllı telefonun en önemli özelliği, "uygulama" (app) adı verilen yazılımları çalıştırabilmesidir. Bu uygulamalar sayesinde kullanıcılar, sosyal medyaya girmekten bankacılık işlemlerini yapmaya, oyun oynamaktan yol tarifi almaya kadar sayısız işlemi gerçekleştirebilirler. Akıllı telefonlar, internete sürekli bağlı olmaları sayesinde bilgiye anında erişim sağlayarak ve insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırarak modern yaşamı derinden etkilemiştir.
Parçaya göre akıllı telefonları geleneksel telefonlardan ayıran en önemli özellik nedir?
Yapay zekâ (AI), en basit tanımıyla, normalde insan zekâsı gerektiren görevleri yerine getirebilen bilgisayar sistemleri veya makineler yapma teknolojisidir. Bu görevler arasında öğrenme, problem çözme, karar verme, dil anlama ve görsel algılama gibi yetenekler bulunur. Günümüzde yapay zekâ, hayatımızın birçok alanında karşımıza çıkmaktadır. Akıllı telefonlarımızdaki sesli asistanlar, sosyal medyadaki haber akışımızı düzenleyen algoritmalar, online alışveriş sitelerinin bize ürün tavsiye etmesi ve satranç oynayan bilgisayarlar yapay zekâ uygulamalarına birer örnektir. Yapay zekânın amacı, makinelerin insan gibi düşünmesini ve öğrenmesini sağlayarak, karmaşık problemleri daha hızlı ve daha verimli bir şekilde çözmektir.
Aşağıdakilerden hangisi bu parçada verilen yapay zekâ örneklerinden biri değildir?
Sosyal medya, insanların internet üzerinde birbirleriyle iletişim kurduğu, içerik (fotoğraf, video, yazı) oluşturduğu ve paylaştığı çevrimiçi platformların genel adıdır. Facebook, Instagram, Twitter, TikTok gibi platformlar en bilinen sosyal medya ağlarıdır. Bu platformlar, dünyanın farklı yerlerindeki insanların arkadaşlık kurmasını, aileleriyle iletişimde kalmasını ve ortak ilgi alanlarına sahip kişilerle bir araya gelmesini sağlar. İnsanlar, sosyal medya aracılığıyla kendi düşüncelerini, deneyimlerini ve yaratıcılıklarını geniş kitlelerle paylaşma imkânı bulur. Ancak sosyal medyanın aynı zamanda zaman yönetimi, siber zorbalık ve yanlış bilginin (dezenformasyon) yayılması gibi olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Bu nedenle, sosyal medyayı bilinçli ve sorumlu bir şekilde kullanmak önemlidir.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi sosyal medyanın olumlu yönlerinden biridir?
Üç boyutlu (3D) yazıcılar, dijital bir tasarımı katman katman malzeme ekleyerek somut, üç boyutlu bir nesneye dönüştüren cihazlardır. Geleneksel üretim yöntemlerinde (örneğin heykeltıraşlıkta) bir malzemeyi yontarak veya keserek şekil verilirken, 3D yazıcılar "eklemeli üretim" adı verilen bir yöntem kullanır. Yani, bir nesneyi sıfırdan, ince plastik, metal veya reçine katmanlarını üst üste sererek inşa eder. Bu teknoloji, tıp alanında protez ve organ modelleri üretmekten, mühendislikte prototip parçalar yapmaya, mimaride maketler oluşturmaktan, kişisel kullanıma yönelik basit objeler (oyuncak, telefon kabı vb.) üretmeye kadar çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. 3D yazıcılar, karmaşık tasarımların hızlı ve düşük maliyetli bir şekilde üretilmesine olanak tanıyarak üretim süreçlerinde bir devrim yaratma potansiyeli taşımaktadır.
Parçaya göre 3D yazıcıların geleneksel üretim yöntemlerinden temel farkı nedir?
E-posta (elektronik posta), internet üzerinden mesaj gönderip almayı sağlayan bir iletişim aracıdır. Geleneksel mektuplara göre birçok avantaja sahiptir. Bir e-posta, dünyanın herhangi bir yerindeki bir alıcıya saniyeler içinde ulaşabilirken, geleneksel mektubun ulaşması günler, hatta haftalar sürebilir. E-posta göndermek neredeyse tamamen ücretsizdir, oysa mektup göndermek için pul parası ve zarf gibi masraflar gerekir. Ayrıca, e-posta ile sadece metin değil, aynı zamanda fotoğraf, belge ve diğer dosyalar da ek olarak gönderilebilir. Her kullanıcının, "kullanıcıadı@alanadı.com" şeklinde kendine özgü bir e-posta adresi vardır. Bu adresler, günümüzde sadece iletişim için değil, aynı zamanda sosyal medya hesaplarına kaydolmak veya online alışveriş yapmak gibi birçok dijital işlem için de bir kimlik doğrulama aracı olarak kullanılmaktadır.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi e-postanın geleneksel mektuba göre avantajlarından biri değildir?
GPS (Küresel Konumlandırma Sistemi), dünya yörüngesinde dönen bir uydu ağıdır ve yerdeki bir alıcının tam konumunu (enlem, boylam ve yükseklik) belirlemesini sağlar. Sistem, yörüngedeki yaklaşık 30 uydudan oluşur. Bu uydular, sürekli olarak kendi konumlarını ve zaman bilgisini içeren radyo sinyalleri yayarlar. Yerdeki bir GPS alıcısı (örneğin akıllı telefonumuz veya araba navigasyon cihazımız), en az dört uydudan gelen bu sinyalleri alır. Alıcı, her bir sinyalin kendisine ulaşma süresini ölçerek her bir uyduya olan mesafesini hesaplar. Bu mesafeleri kullanarak, üç boyutlu bir uzayda kendi kesin konumunu üçgenleme (trilaterasyon) yöntemiyle belirler. Bu teknoloji, haritalar ve navigasyon, acil durum hizmetleri, tarım ve hatta spor gibi birçok alanda vazgeçilmez hale gelmiştir.
Bu parçaya göre bir GPS alıcısının kendi konumunu belirleyebilmesi için en az kaç uydudan sinyal alması gerekir?
Bulut bilişim (cloud computing), dosyalarımızı ve programlarımızı kendi bilgisayarımızın sabit diskinde saklamak yerine, internet üzerindeki uzak sunucularda depolama ve çalıştırma teknolojisidir. "Bulut" kelimesi, bu uzak sunuculardan ve veri merkezlerinden oluşan devasa ağı temsil eden bir metafordur. Google Drive, Dropbox gibi dosya depolama servisleri veya internet tarayıcısı üzerinden kullandığımız e-posta hizmetleri, bulut bilişimin en yaygın örnekleridir. Bu teknoloji sayesinde, internet bağlantısı olan herhangi bir cihazdan (bilgisayar, telefon, tablet) verilerimize ulaşabiliriz. Bu, bize büyük bir esneklik ve mobilite sağlar. Ayrıca, cihazımızın çalınması veya bozulması durumunda verilerimizin kaybolmasını önler, çünkü verilerimiz güvenli bir şekilde uzak sunucularda saklanmaktadır.
Bu parçaya göre bulut bilişim teknolojisinin en büyük avantajı nedir?
Giyilebilir teknoloji, vücuda takılabilen veya kıyafetlere entegre edilebilen elektronik cihazları ifade eder. Bu cihazlar, genellikle sensörler aracılığıyla vücudumuzla ve çevremizle ilgili verileri toplar ve bu verileri akıllı telefonumuz gibi başka bir cihaza gönderir. Akıllı saatler ve akıllı bileklikler, giyilebilir teknolojinin en popüler örnekleridir. Bu cihazlar, attığımız adım sayısını, yaktığımız kaloriyi, nabzımızı ve uyku kalitemizi takip ederek bize sağlık durumumuz hakkında bilgi verir. Ayrıca, telefonumuza gelen bildirimleri gösterme, müzik kontrol etme gibi işlevleri de yerine getirirler. Giyilebilir teknoloji, sağlığımızı takip etmeyi, spor yaparken performansımızı ölçmeyi ve dijital dünyaya daha pratik bir şekilde bağlı kalmamızı sağlamayı amaçlar.
Bu parçaya göre, akıllı bilekliklerin en temel işlevi nedir?
QR kod (Hızlı Yanıt Kodu), siyah kare ve noktalardan oluşan iki boyutlu bir barkod türüdür. Geleneksel barkodlar gibi sadece sayısal bilgi değil, aynı zamanda metin, web sitesi adresi (URL), iletişim bilgileri gibi çok daha fazla veriyi depolayabilir. Bir QR kodunu okutmak için, akıllı telefonumuzun kamerasını kullanmamız yeterlidir. Kamera, kodu taradığında, içindeki bilgiyi çözer ve ilgili eylemi gerçekleştirir. Örneğin, bir restoran menüsündeki QR kodunu okuttuğumuzda, telefonumuzun tarayıcısı bizi doğrudan o menünün bulunduğu web sitesine yönlendirir. QR kodları, bilgiye hızlı ve kolay bir şekilde erişim sağlamak için kullanılır. Reklam afişlerinde, ürün ambalajlarında, biletlerde ve daha birçok yerde karşımıza çıkarlar.
Bir derginin sayfasındaki QR kodunun en olası işlevi nedir?
Algoritma, belirli bir problemi çözmek veya bir görevi yerine getirmek için izlenmesi gereken, adım adım ve sonlu sayıda talimattan oluşan bir plandır. Bir yemek tarifi, bir mobilyanın kurulum kılavuzu veya bir matematik probleminin çözüm yolu aslında birer algoritmadır. Bilgisayar biliminde ise algoritmalar, bir programın temel mantığını oluşturur. Bir bilgisayar programcısı, bir sorunu çözmek için önce bir algoritma tasarlar, daha sonra bu algoritmayı bilgisayarın anlayabileceği bir programlama diline (Python, Java gibi) çevirir. Sosyal medya platformlarının size hangi gönderileri göstereceğine karar veren sistemler, navigasyon uygulamalarının en kısa yolu bulan hesaplamaları veya arama motorlarının milyonlarca sayfa arasından en ilgili olanı bulması, karmaşık algoritmaların bir sonucudur. İyi bir algoritma, doğru sonucu vermeli, verimli çalışmalı ve anlaşılır olmalıdır.
Bu parçaya göre bir yemek tarifinin algoritma olarak kabul edilmesinin sebebi nedir?
Siber güvenlik, bilgisayarları, ağları, mobil cihazları ve verileri kötü niyetli saldırılardan, hasardan veya yetkisiz erişimden korumaya yönelik alınan önlemlerin ve uygulanan teknolojilerin bütünüdür. Günlük hayatımızın giderek daha fazla dijitalleşmesiyle, kişisel bilgilerimiz, banka hesaplarımız ve özel yazışmalarımız siber saldırganların hedefi haline gelmektedir. Siber güvenlik, bu tehditlere karşı bir savunma hattı oluşturur. Güçlü ve tahmin edilmesi zor parolalar kullanmak, bilinmeyen kaynaklardan gelen e-postaları ve linkleri açmamak, antivirüs programları kullanmak gibi bireysel önlemler bu savunmanın ilk adımıdır. Daha geniş ölçekte ise, şirketler ve devletler, ağlarını "güvenlik duvarı" (firewall) gibi sistemlerle korur, şifreleme (kriptografi) yöntemleri kullanarak verilerin okunmasını engeller ve siber saldırıları tespit etmek için sürekli olarak sistemlerini izlerler. Amaç, dijital dünyanın güvenliğini ve gizliliğini sağlamaktır.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi bireysel bir siber güvenlik önlemi olarak kabul edilemez?
Sanal Gerçeklik (Virtual Reality - VR) ve Artırılmış Gerçeklik (Augmented Reality - AR), sıkça karıştırılan ancak temelde farklı çalışan iki teknolojidir. Sanal Gerçeklik, kullanıcıyı tamamen yapay, bilgisayar tarafından oluşturulmuş bir dijital ortama sokar. Kullanıcı, başına taktığı özel bir gözlük aracılığıyla gerçek dünyayla olan görsel ve işitsel bağını koparır ve kendini tamamen o sanal dünyanın içinde hisseder. VR oyunları veya mimari simülasyonlar buna örnektir. Artırılmış Gerçeklik ise, kullanıcıyı gerçek dünyadan koparmaz; bunun yerine, dijital bilgileri veya sanal nesneleri (grafik, ses, video) gerçek dünya görüntüsünün üzerine ekler. Akıllı telefon kamerasıyla bakılan bir odanın içine sanal bir mobilya yerleştiren uygulamalar veya Pokémon Go gibi oyunlar, AR teknolojisinin en bilinen örnekleridir. Kısacası VR, sizi yeni bir dünyaya götürürken; AR, dijital dünyayı sizin dünyanıza getirir.
Bu parçaya göre Sanal Gerçeklik (VR) ile Artırılmış Gerçeklik (AR) arasındaki temel fark nedir?
Nesnelerin İnterneti (Internet of Things - IoT), günlük hayatta kullandığımız fiziksel nesnelerin (ev aletleri, arabalar, saatler, aydınlatma sistemleri gibi) internete bağlanarak birbirleriyle ve diğer sistemlerle veri alışverişi yapması konseptidir. Bu cihazlar, üzerlerindeki sensörler aracılığıyla çevrelerinden veri toplar ve bu verileri internet üzerinden diğer cihazlara veya merkezi bir sisteme gönderir. Örneğin, akıllı bir buzdolabı içindeki süt bittiğinde bunu algılayıp telefonunuza bir alışveriş listesi gönderebilir. Akıllı bir termostat, evde kimse olmadığını algılayarak ısıtmayı kısabilir ve siz eve yaklaşırken tekrar çalıştırabilir. IoT'nin amacı, fiziksel dünyayı dijital bir sinir ağıyla birbirine bağlayarak daha verimli, daha akıllı ve daha otomatik sistemler oluşturmaktır. Bu teknoloji, akıllı evlerden akıllı şehirlere, tarımdan sağlığa kadar birçok alanda devrim yaratma potansiyeline sahiptir.
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada anlatılan Nesnelerin İnterneti (IoT) konseptine bir örnek olabilir?
Biyometrik güvenlik, bireylerin parmak izi, yüz şekli, gözdeki iris deseni veya ses gibi benzersiz fiziksel ve davranışsal özelliklerini kullanarak kimlik doğrulama yapan bir teknolojidir. Geleneksel güvenlik yöntemleri olan parolalar veya anahtarlar çalınabilir, unutulabilir veya kopyalanabilir. Biyometrik veriler ise kişiye özgüdür ve bu nedenle daha güvenli bir kimlik doğrulama yöntemi olarak kabul edilir. Örneğin, bir akıllı telefonun kilidini açmak için parmak izi okuyucusunu kullanmak, parmak izinizin önceden kaydedilmiş olan desenle eşleşmesi prensibine dayanır. Yüz tanıma sistemleri ise, yüzünüzün burun mesafesi, elmacık kemiklerinin şekli gibi onlarca noktasını analiz ederek sizi tanır. Bu teknoloji, sadece telefon kilitlerini açmak için değil, aynı zamanda havaalanlarında pasaport kontrolü, bankalarda kimlik doğrulama ve binalara giriş-çıkış sistemleri gibi birçok alanda kullanılmaktadır.
Parçaya göre biyometrik güvenliğin, parola gibi geleneksel yöntemlere göre daha güvenli sayılmasının temel nedeni nedir?
Blokzincir (Blockchain), en basit tanımıyla, merkezi bir otoriteye ihtiyaç duymadan, birden çok bilgisayar üzerinde dağıtık bir şekilde tutulan, şifrelenmiş ve değiştirilemez bir kayıt defteridir. Bir işlem yapıldığında (örneğin bir para transferi), bu işlem bir "blok" olarak kaydedilir. Bu blok, ağdaki birçok bilgisayar tarafından doğrulanır ve ardından kendisinden önceki bloğa kriptografik olarak bağlanarak bir "zincir" oluşturur. Zincire bir blok eklendikten sonra, onu değiştirmek veya silmek neredeyse imkansızdır. Çünkü bunu yapabilmek için, sadece o bloğu değil, ondan sonra gelen tüm blokları da değiştirmek ve bunu ağdaki bilgisayarların çoğuna kabul ettirmek gerekir. Bu yapı, blokzinciri son derece güvenli ve şeffaf hale getirir. Bitcoin gibi kripto paralar bu teknoloji üzerine kurulmuştur, ancak blokzincir sadece para transferi için değil, aynı zamanda tedarik zinciri takibi, oy kullanma sistemleri ve tapu kayıtları gibi güven ve şeffaflık gerektiren birçok alanda kullanılma potansiyeline sahiptir.
Bu parçaya göre blokzincir teknolojisini bu kadar güvenli yapan temel özellik nedir?
Güneş panelleri, güneş ışığını doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren teknolojik cihazlardır. Bu dönüşüm, "fotovoltaik etki" adı verilen bir prensibe dayanır. Güneş panelleri, genellikle silikon gibi yarı iletken malzemelerden yapılmış çok sayıda "fotovoltaik hücre"den oluşur. Güneş ışığı (fotonlar), bu hücrelerin yüzeyine çarptığında, yarı iletken malzemedeki elektronları yerinden kopararak harekete geçirir. Hücrenin içindeki özel yapı, bu serbest kalan elektronların tek bir yönde akmasını sağlar. Elektronların bu düzenli akışı ise bir elektrik akımı (doğru akım - DC) oluşturur. Panellerde üretilen bu doğru akım, genellikle bir "invertör" adı verilen cihazla, evlerimizde kullandığımız alternatif akıma (AC) dönüştürülür. Güneş panelleri, temiz, yenilenebilir ve sonsuz bir enerji kaynağı olan güneşten yararlandığı için, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmada önemli bir rol oynar.
Bu parçada anlatılanlara göre bir güneş panelinin temel çalışma prensibi nedir?
Bir bilgisayarın beyni olarak kabul edilen işlemci (CPU - Merkezi İşlem Birimi), milyonlarca, hatta milyarlarca küçük transistörden oluşur. Transistörler, basit birer elektronik anahtar gibi çalışır; ya "açık" (elektrik akımını geçiriyor) ya da "kapalı" (elektrik akımını geçirmiyor) durumdadırlar. Bilgisayarlar, bu iki durumu kullanarak tüm bilgileri "ikili" (binary) kod sistemiyle, yani 1'ler (açık) ve 0'lar (kapalı) ile temsil ederler. Yazdığımız her harf, gördüğümüz her resim ve duyduğumuz her ses, bilgisayar tarafından bu 1 ve 0 dizilerine dönüştürülür. İşlemci, bu 1 ve 0'lardan oluşan talimatları saniyede milyarlarca kez işleyerek, toplama, çıkarma, karşılaştırma gibi temel mantıksal işlemleri gerçekleştirir. Bu basit işlemlerin çok hızlı bir şekilde art arda yapılması, günümüzdeki bilgisayarların karmaşık görevleri yerine getirmesini sağlar.
Bu parçaya göre, bilgisayarların tüm bilgileri işlemesinin temelinde yatan en basit mantık nedir?
Büyük Veri (Big Data), geleneksel veri işleme yöntemlerinin yetersiz kaldığı, devasa boyutlardaki, çok çeşitli ve hızla akan veri yığınlarını ifade eder. Sosyal medya paylaşımlarımız, internet arama geçmişimiz, online alışverişlerimiz, GPS konum verilerimiz ve sensörlerden gelen bilgiler, sürekli olarak bu devasa veri havuzunu besler. Büyük Veri'nin asıl önemi, bu ham ve anlamsız gibi görünen verilerin içinde gizli olan değerli bilgileri ve desenleri ortaya çıkarma potansiyelidir. Örneğin, bir şehirdeki trafik sensörlerinden gelen veriler analiz edilerek trafik sıkışıklığı tahmin edilebilir. Milyonlarca müşterinin alışveriş verileri incelenerek onlara özel kampanyalar düzenlenebilir. Hava durumu verileri analiz edilerek daha isabetli tahminler yapılabilir. Bu teknoloji, doğru analiz edildiğinde, bilimden ticarete, sağlıktan şehir planlamasına kadar birçok alanda daha iyi kararlar almamızı sağlar.
Bu parçaya göre "Büyük Veri"yi değerli kılan asıl şey nedir?
Endüstri 4.0, dördüncü sanayi devrimi olarak da adlandırılan, üretimin ve endüstrinin dijitalleşmesini ifade eden bir kavramdır. İlk sanayi devrimi su ve buhar gücüne, ikincisi elektrik enerjisine, üçüncüsü ise elektronik ve bilişim teknolojilerine dayanıyordu. Endüstri 4.0 ise, Nesnelerin İnterneti (IoT), yapay zekâ, büyük veri ve bulut bilişim gibi teknolojileri bir araya getirerek "akıllı fabrikalar" yaratmayı hedefler. Bu akıllı fabrikalarda, üretim hattındaki makineler birbirleriyle ve merkezi sistemlerle sürekli iletişim halindedir. Sensörler aracılığıyla kendi durumlarını izleyebilir, bir arıza olacağını önceden tahmin edebilir ve hatta kendi kendilerine bakım çağrısı yapabilirler. Üretim süreci, siparişten teslimata kadar tamamen otomatik ve esnek bir şekilde yönetilebilir. Bu devrim, daha verimli, daha esnek ve daha kişiselleştirilmiş bir üretimin kapılarını aralamaktadır.
Bu parçaya göre Endüstri 4.0'ı önceki sanayi devrimlerinden ayıran temel özellik nedir?
Moore Yasası, aslında bir fizik kanunu değil, Intel'in kurucularından Gordon Moore tarafından 1965'te yapılan bir gözlemdir. Bu gözleme göre, bir entegre devre (çip) üzerindeki transistör sayısı, yaklaşık olarak her iki yılda bir ikiye katlanacaktır. Bu, bilgisayar işlemcilerinin hesaplama gücünün ve verimliliğinin katlanarak artacağı, maliyetlerinin ise düşeceği anlamına geliyordu. Son 50 yılda teknoloji endüstrisi, bu öngörüye şaşırtıcı bir şekilde uyum göstermiştir. Cep telefonlarımızdaki işlemcilerin, on yıllar önceki oda büyüklüğündeki süper bilgisayarlardan daha güçlü olmasının arkasında bu yasa yatar. Ancak günümüzde, transistörlerin fiziksel olarak küçültülebileceği atomik sınırlara yaklaşılması nedeniyle Moore Yasası'nın sonuna gelindiği tartışılmaktadır. Bu durum, bilim insanlarını kuantum bilgisayarlar veya nöromorfik çipler gibi tamamen yeni hesaplama mimarileri aramaya yöneltmektedir.
Bu parçaya göre Moore Yasası'nın günümüzde geçerliliğini yitirmeye başlamasının temel nedeni nedir?
Turing Testi, yapay zekâ alanının öncülerinden Alan Turing tarafından 1950'de "Makineler Düşünebilir mi?" sorusuna bir yanıt aramak için önerilmiş bir düşünce deneyidir. Testin kurgusu şöyledir: Bir sorgulayıcı, birbirinden ayrı iki odadaki bir insan ve bir bilgisayar ile sadece yazışarak iletişim kurar. Sorgulayıcı, hangisinin insan, hangisinin bilgisayar olduğunu bilmez. Yaptığı yazılı sohbetin sonunda, sorgulayıcı hangisinin bilgisayar olduğunu güvenilir bir şekilde ayırt edemezse, o bilgisayar Turing Testi'ni geçmiş sayılır. Turing'e göre, eğer bir makine, bir insanı kendisinin de bir insan olduğuna ikna edebilecek kadar zekice ve doğal bir şekilde iletişim kurabiliyorsa, o makinenin "düşündüğü" kabul edilebilir. Bu test, bir makinenin bilinçli olup olmadığını değil, insan zekâsını ne kadar başarılı bir şekilde taklit edebildiğini ölçmeyi amaçlar. Günümüzde, birçok sohbet botu (chatbot) ve yapay zekâ sistemi, bu testi geçmek için geliştirilmektedir.
Bu parçaya göre Turing Testi'nin asıl ölçtüğü şey nedir?
Dijital bölünme (digital divide), toplumdaki bireyler, gruplar veya coğrafi bölgeler arasında bilgi ve iletişim teknolojilerine (internet, bilgisayar, akıllı telefon gibi) erişim ve bu teknolojileri kullanma becerisi açısından var olan eşitsizlikleri ifade eden bir kavramdır. Bu bölünme, sadece teknolojiye sahip olup olmamakla ilgili değildir. Aynı zamanda, teknolojiye erişimi olsa bile, onu etkin bir şekilde kullanmak için gerekli olan dijital okuryazarlık becerisine sahip olmamayı da kapsar. Ekonomik durum, yaş, eğitim seviyesi, coğrafi konum (kırsal-kentsel) gibi faktörler dijital bölünmeyi derinleştiren unsurlardır. Bu eşitsizlik, bilgiye erişimde, eğitim fırsatlarında, iş bulmada ve kamu hizmetlerinden yararlanmada önemli farklılıklar yaratarak, mevcut sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri daha da artırma potansiyeline sahiptir.
Bu parçaya göre, internet bağlantısı olan bir bilgisayara sahip olmasına rağmen e-devlet hizmetlerini kullanamayan yaşlı bir bireyin durumu, "dijital bölünme" kavramının hangi yönünü örneklemektedir?
Ağ tarafsızlığı (net neutrality), internet servis sağlayıcılarının (İSS), internet üzerindeki tüm verilere ve trafiğe eşit davranması gerektiğini savunan bir ilkedir. Bu ilkeye göre, bir İSS, belirli web sitelerini, uygulamaları veya içerik türlerini (video, ses, metin gibi) diğerlerine göre yavaşlatamaz, hızlandıramaz veya engelleyemez. Yani, bir video akış sitesinden gelen veri ile bir kişisel blogdan gelen veriye aynı öncelik ve hız tanınmalıdır. Ağ tarafsızlığını savunanlar, bu ilkenin internetin özgür ve açık yapısını koruduğunu, küçük girişimcilerin ve yeni fikirlerin büyük şirketlerle eşit koşullarda rekabet etmesine olanak tanıdığını ve ifade özgürlüğünü güvence altına aldığını iddia ederler. Karşıtları ise, bu kuralın İSS'lerin altyapı yatırımlarını azaltacağını ve farklı hizmetler için farklı fiyatlandırma modelleri sunmalarını engelleyerek yenilikçiliği yavaşlatacağını savunurlar.
Bu parçaya göre, bir internet servis sağlayıcısının, bir video platformuna daha fazla para ödediği için daha hızlı erişim sunması, hangi ilkenin ihlali anlamına gelir?
Makine öğrenmesi (Machine Learning), yapay zekânın bir alt alanıdır ve bilgisayarların, açıkça programlanmadan, verilerden öğrenerek kendi kendilerini geliştirmelerini sağlayan algoritmalarla ilgilenir. Geleneksel programlamada, bir bilgisayara ne yapacağı adım adım, kurallarla anlatılır. Makine öğrenmesinde ise, bilgisayara büyük miktarda örnek veri verilir ve algoritmanın bu veriler içindeki desenleri ve ilişkileri kendi kendine keşfetmesi beklenir. Örneğin, bir makine öğrenmesi modeline binlerce kedi ve köpek fotoğrafı gösterildiğinde, model zamanla bir kediyi köpekten ayıran özellikleri (bıyık yapısı, kulak şekli vb.) öğrenir ve daha önce hiç görmediği bir fotoğrafın kedi mi yoksa köpek mi olduğunu yüksek bir doğrulukla tahmin edebilir hale gelir. Bu teknoloji, yüz tanıma, spam e-posta filtreleme, tıbbi teşhis ve sürücüsüz arabalar gibi birçok alanda kullanılmaktadır.
Bu parçaya göre makine öğrenmesini geleneksel programlamadan ayıran temel fark nedir?
CRISPR-Cas9, son yıllarda biyoteknoloji alanında bir devrim yaratan, oldukça hassas bir gen düzenleme tekniğidir. Bu teknik, temel olarak bir DNA molekülünün istenilen bir noktasını kesmek, çıkarmak veya o noktaya yeni bir DNA parçası eklemek için kullanılır. Sistem, "Cas9" adı verilen bir "kesici" protein ve bu proteini DNA üzerinde hedeflenen doğru noktaya yönlendiren bir "rehber RNA" (gRNA) molekülünden oluşur. Rehber RNA, DNA'daki hedef diziyle eşleşir ve Cas9 proteini bu noktaya bağlanarak DNA'nın iki ipliğini de bir makas gibi keser. Hücrenin kendi doğal onarım mekanizmaları, bu kesiği tamir etmeye çalışırken, bilim insanları sürece müdahale ederek o bölgedeki bir geni devre dışı bırakabilir veya oraya yeni bir gen ekleyebilirler. Bu teknoloji, kalıtsal hastalıkların tedavisi, tarım ürünlerinin veriminin artırılması ve yeni ilaçların geliştirilmesi gibi konularda büyük bir potansiyel taşımakla birlikte, insan genetiği üzerinde yapacağı değişiklikler nedeniyle önemli etik tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Bu parçaya göre CRISPR-Cas9 sisteminde, kesici protein olan Cas9'un DNA üzerinde doğru noktayı bulmasını sağlayan yapı nedir?
Kuantum bilgisayarlar, geleneksel bilgisayarların temel aldığı klasik fizik kuralları yerine, kuantum mekaniğinin tuhaf ve sezgilere aykırı prensiplerine göre çalışan devrimci bir hesaplama teknolojisidir. Geleneksel bilgisayarlar, bilgiyi "bit" adı verilen ve sadece 0 ya da 1 değerini alabilen birimlerle işler. Kuantum bilgisayarları ise "kübit" (quantum bit) adı verilen birimleri kullanır. Kuantum mekaniğinin "süperpozisyon" ilkesi sayesinde, bir kübit aynı anda hem 0 hem de 1 olabilir. "Kuantum dolanıklık" ilkesi sayesinde ise, birden fazla kübit birbirine bağlanarak, birinin durumu anında diğerini etkileyebilir. Bu özellikler, kuantum bilgisayarların belirli türdeki problemleri (örneğin, çok büyük sayıları çarpanlarına ayırma veya karmaşık molekülleri simüle etme gibi) geleneksel bilgisayarlardan katlanarak daha hızlı çözme potansiyeli taşımasını sağlar. Henüz gelişim aşamasında olsalar da, bu teknoloji gelecekte tıp, malzeme bilimi ve yapay zekâ gibi alanlarda büyük atılımlara yol açabilir.
Bu parçaya göre, kuantum bilgisayarların geleneksel bilgisayarlara göre potansiyel olarak çok daha güçlü olmasını sağlayan temel fark nedir?
Yapay zekâ algoritmalarının geliştirilmesi ve eğitilmesi, büyük miktarda veriye dayanır. Ancak bu veriler, toplumsal önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtıyorsa, yapay zekâ da bu önyargıları öğrenebilir ve hatta güçlendirebilir. Buna "algoritmik yanlılık" (algorithmic bias) denir. Örneğin, işe alım için kullanılan bir yapay zekâ, geçmişteki işe alım verileriyle eğitilirse ve bu verilerde belirli bir cinsiyete veya etnik kökene karşı bir ayrımcılık varsa, yapay zekâ da gelecekteki adayları değerlendirirken aynı ayrımcılığı tekrarlamayı öğrenebilir. Benzer şekilde, suç oranlarını tahmin etmek için kullanılan bir sistem, belirli mahalleler hakkında daha fazla veriyle eğitilirse, o mahallelerdeki denetimi artırarak bir kısır döngü yaratabilir. Bu durum, yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesinde, sadece teknik doğruluğun değil, aynı zamanda etik ve adalet ilkelerinin de gözetilmesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Bu parçada "algoritmik yanlılık" olarak tanımlanan temel sorun nedir?
5G, beşinci nesil mobil iletişim teknolojisidir ve önceki nesil olan 4G'ye göre üç temel alanda devrim niteliğinde iyileştirmeler sunar: daha yüksek hız (bant genişliği), çok daha düşük gecikme süresi (latency) ve çok daha fazla sayıda cihazın aynı anda ağa bağlanabilmesi. Daha yüksek hız, büyük dosyaları saniyeler içinde indirmemizi sağlarken, en önemli gelişme gecikme süresindeki azalmadır. Gecikme, bir komutun gönderilmesi ile o komutun sonucunun alınması arasında geçen süredir. 5G'de bu süre milisaniyeler seviyesine indiği için, neredeyse gerçek zamanlı bir iletişim mümkün olur. Bu özellik, sürücüsüz arabaların birbirleriyle ve trafik ışıklarıyla anında iletişim kurması, bir cerrahın binlerce kilometre uzaktaki bir robotu kullanarak ameliyat yapması (tele-cerrahi) ve sanal gerçeklik uygulamalarının çok daha akıcı hale gelmesi gibi kritik teknolojilerin hayata geçmesini sağlayacaktır. Çok sayıda cihazın bağlanabilmesi ise Nesnelerin İnterneti'nin (IoT) yaygınlaşmasının önünü açacaktır.
Bu parçaya göre 5G teknolojisinin, sürücüsüz arabalar ve uzaktan ameliyat gibi teknolojiler için kritik öneme sahip olan en belirgin özelliği nedir?
"Teknolojik tekillik" (technological singularity), gelecekte yapay zekânın insan zekâsını aşacağı ve bunun sonucunda medeniyetimizde öngörülemez ve geri döndürülemez bir dönüşümün yaşanacağı varsayımsal bir noktadır. Bu hipoteze göre, bir kez insanüstü bir zekâ yaratıldığında, bu zekâ kendisinden daha da zeki sistemleri tasarlayabilecek ve bu durum, zekâ patlaması olarak adlandırılan, kontrolümüzden çıkacak bir kendini geliştirme döngüsünü tetikleyecektir. Bu noktadan sonra, bu süper zekânın hedeflerinin ve eylemlerinin, insanlık için ne gibi sonuçlar doğuracağı tamamen belirsizdir. Fütürist Ray Kurzweil gibi bazı düşünürler, bu tekilliğin insanlığın biyolojik sınırlarını aşarak ölümsüzlüğe ve evrene yayılmasına olanak tanıyacak olumlu bir gelişme olabileceğini öngörürken; Stephen Hawking ve Elon Musk gibi isimler ise, kontrolsüz bir süper zekânın insanlığın varlığı için en büyük tehdit olabileceği konusunda uyarılarda bulunmuşlardır.
Bu parçada "teknolojik tekillik" olarak adlandırılan olayın temelini ne oluşturmaktadır?